Ortadoğu bölgesi, başta Suriye ve Irak’taki sıcak çatışmalar olmak üzere Körfez’de Katar krizi ile devam eden anlaşmazlıklara, Filistin’deki sıkıntılara ve Arap Baharı’nın süre giden etkisine sahne olmaktadır. Arap Baharı’nın başlangıcından itibaren zamana yayılan sistematik bir gerginliğin yaşandığı bölgede, son günlerde Mısır’ın Sina Yarımadası’ndaki askerî birliklerine, polis karakollarına ve polis kontrol noktalarına düzenli ve artan bir şekilde saldırılar düzenlenmektedir.

Bugün Ortadoğu’da yaşanan krizler ve çatışmalar, 1. Dünya Savaşı öncesine benzer bir şekilde, her tarafa yayılan bir kaos ve gerginlik ortamı oluşturmaktadır. Coğrafyanın neredeyse tamamını hâkimiyeti altına alan bu istikrarsızlık ve çatışma ortamı, Osmanlı’yı yıkılışa götüren süreçle de oldukça benzerdir.

Mısır’a ait bir toprak parçası olan Sina Yarımadası, Süveyş Kanalı’nın da geçtiği bir alanı kapsamaktadır. Dünyadaki ticaretin yarısından fazlasının bu coğrafya üzerinden yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda, bölgenin stratejik önemi kolayca anlaşılmaktadır. Asya’da üretilen malların Kızıldeniz ve Akdeniz üzerinden Avrupa’ya taşınmasını ve Kızıldeniz’deki Yemen’in Babu’l-Mendep Boğazı’nın devamını sağlayan Süveyş Kanalı, dünyadaki ticari faaliyetlerin güvenliği için kilit noktalardan biridir. 

Sina Yarımadası’nda, 60 bin kilometrekare alan içerisinde, aralarında çoğunlukla aşiret bağları bulunan 500 binden fazla insan yaşamaktadır. Yakın tarihte İsrail’in kuruluşu ile birlikte Sina’nın önemi daha da artmış ve 1967 yılında yaşanan Altı Gün Savaşı sonucunda yarımadanın kontrolü kısa süreliğine İsrail’in eline geçmiştir. Ancak İsrail, hem ciddi bir maliyet oluşturması hem de sosyolojik olarak bölgenin kontrolünü sağlayamaması sebebiyle 1982 yılında Mısır’la yaptığı bir anlaşmayla bölgeyi Mısır’a geri iade etmiştir.

Sina Yarımadası İsrail ile Mısır’ın 208 kilometrelik sınır hattını oluşturmaktadır. İsrail’in güvenliği açısından kritik pozisyonda olan bölgede oluşan herhangi bir istikrarsızlık veya hareketlilik, İsrail’i doğrudan ilgilendirmektedir.

Diğer yandan Sina Yarımadası’nın Gazze ile 13 kilometrelik sınır hattında yer alması, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı hukuksuz ambargonun kontrolü noktasında da kritik önemdedir. Zira ambargo sebebiyle Gazze’de yaşanan büyük insani mağduriyetin bir nebze olsun hafifletilmesinde etkili olan Refah Sınır Kapısı ve Gazze’deki direniş gruplarının dünya ile bağlantısını sağlayan tünellerin burada olması, bölgeyi Gazze halkı için çok önemli kılmaktadır. Bu tüneller Gazzeliler için insani malzemelere erişim sağlamada kilit fonksiyona sahiptir. Dolayısıyla bütün bu sebeplerden ötürü hâlihazırda Gazze’nin adeta can damarı konumunda olan Sina, Filistin halkı açısından son derece önemli stratejik bir bölgedir.

Bölgeye Filistin bağlamında bakıldığında, farklı zamanlarda Sina Yarımadası üzerinde bir Filistin devleti kurulabileceğine dair spekülasyonların gündemi meşgul ettiği görülmektedir. Bu eski tarihli planın Mısır’ın başına darbe ile gelen Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin iktidarıyla tekrar gündeme gelmesi ise oldukça manidardır. Ürdün Kralı’nın Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’yi ziyaretinin ardından Arap medyasında bu tür tartışma ve yorumlar daha da alevlenmiştir. Bütün bu iddialar bir yana, günümüzde Sina Yarımadası’nın ciddi anlamda istikrarsızlaştırılmaya çalışıldığına da hiç kuşku yoktur.

Arap Baharı ile birlikte, özellikle Mısır’ın yönetimine Muhammed Mursi’nin seçilmesinden sonra, Sina Yarımadası’nda Mursi’yi zor durumda bırakacak bir dizi olay yaşanmıştır. İki yıllık Mursi yönetimi sürecinde Sina Yarımadası’nda sık sık radikallerin sebep olduğu şiddet olayları meydana gelmiştir. Bilhassa DAEŞ’in propaganda amaçlı hazırladığı videolarda bölgenin DAEŞ’e terk edilmiş topraklar olarak sunulması, Mursi’ye bu bölgelere yönelik  askerî operasyon yapması yönündeki baskıları arttırmıştır. Yönetimi halkla karşı karşıya getirmeyi amaçlayan bu çağrılar, Mursi’yi hayli güç durumunda bırakmış ve darbeye giden ilk adımlar da bu coğrafyadan atılmıştır.

DAEŞ’in Sina Yarımadası’ndaki  faaliyetleri son zamanlarda daha da artmıştır. Güçlü bir istihbarat ağına sahip Mısır devleti ile İsrail’in Sina Yarımadası’nda istihbari faaliyetler yürüttüğüne dair haberler gelmektedir. Ayrıca İsrail’in Mısır iç siyasetini büyük ölçüde etkileme ve yönlendirme kapasitesine sahip olduğu da bilinmektedir. Ancak bütün bu iş birliklerine rağmen DAEŞ, Sina’da ciddi anlamda teşkilatlanarak taraflar toplamakta veya en azından durum kamuoyuna böyle yansıtılmaktadır. Hasılı son dönemde sık sık güvenlik güçlerini hedef alan terör saldırılarının vuku bulduğu yarımadada ilginç gelişmeler yaşanmaktadır.

Darbe ile Mısır’ın başına gelen Abdulfettah es-Sisi’nin Sina’daki kabilevi, aşiret ve aile yapısını dikkate almadan hareket etmesi ve özellikle İsrail ile iyi ilişkileri, bölgede yavaş yavaş tepkisel bir hareketin oluşmasına yol açmaktadır. Ayrıca gün geçtikçe artan ekonomik sorunlar ve başta petrol olmak üzere gıda ve ulaşımdaki yüksek fiyatlar, büyüyen işsizlik ve hükümetin gerek bölgesel gerekse içişlerindeki icraatlarından genel anlamda duyulan memnuniyetsizlik, bölgedeki radikalleşmeyi tırmandırmaktadır.

Darbe, insan hakları ihlalleri, Filistin politikası ve ağır ekonomik şartlar sebebiyle Sina’da farklı radikal gruplar türemeye başlamıştır. En son bu ayın ilk çeyreğinde yarımadada askerî bir noktaya gerçekleştirilen saldırıda 60 kişi ölmüş, çok sayıda kişi de yaralanmıştır.

Diğer yandan Sina’da yaşayan Hristiyan ailelerin göç etmeye başlaması da dikkat çekici bir başka gelişmedir. Son zamanlarda Arap medyasında sık sık Sina’da ikamet eden Hristiyan ahalinin bölgeyi hızlı bir şekilde terk ederek başka yerlere göç ettiği haberleri yer almaktadır.  

Hâlihazırda Mısır ordusu yarımadada operasyonlar yapmaktadır. Ancak operasyonlar sırasında insan hakları ihlalleri, tutuklanan kişilere ağır işkenceler ve çoğu zaman da suçsuz insanların tutuklanması, bölgedeki yükselen muhalefetin ve istikrarsızlığın en önemli sebebidir.

Ensar-u Beyt-u Makdis, DAEŞ ve Mısır Hareket-u Savaidi gibi grupların bu coğrafyada artan etkinliği de dikkat çekicidir. Elbette bütün bu grupların türemesi konusunu, sosyolojik sebepler bir yana, Filistin bağlamından ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Zira Sina, stratejik konumuyla büyük ölçüde Gazze’yi ilgilendiren bir bölgedir. Açıkçası bu tür sorunlar Sina ve Mısır’ın genelini ilgilendirdiği kadar Gazze’nin geleceğini ve istikrarını da ilgilendirmektedir. Çünkü bu tür örgütler şimdilik sadece Mısır’daki güvenlik güçlerini hedef alsa da ilerideki süreçte İsrail’e yönelik saldırılarda bulunmaları ihtimali, İsrail’in bölgeye müdahalesine zemin hazırlama konusunda oldukça kullanışlı bir alan açmaktadır. Ayrıca bu tür aşırı grupların Suriye ve Irak’ta olduğu gibi bölgedeki ılımlı grupları hedef almaları da her zaman ihtimal dahilindedir. Nitekim son aylarda DAEŞ’in yerel aşiretlerle silahlı çatışmalara girmesi, bu durumun en büyük kanıtıdır. Bu çatışmaların Gazze’ye yakın Refah şehrinde yaşanması ise ayrıca önemlidir. Bütün bu tezleri kuvvetlendiren en son gelişme, DAEŞ’in Hamas güvenlik güçlerine yönelik sınır kapısında gerçekleştirdiği intihar saldırısıdır. Saldırıda bir güvenlik personeli ölmüş, birçok kişi de yaralanmıştır. Bu saldırı ve diğer gelişmeler, dikkat çekici bir biçimde DAEŞ’in başta Gazze olmak üzere  Filistin’deki bütün grupları hedef aldığını göstermektedir.

Diğer yandan Mısır’ın Filistin’in eski istihbarat şefi Muhammed Dahlan ile yakın bir çalışma başlatması ve Dahlan’ın Sina’da 8.000 kişilik bir kamp kurduğu iddiaları, bölgedeki çatışma ihtimalinin ne kadar arttığının bir başka göstergesidir. Dolayısıyla, sayılan bütün gelişmelerin yanı sıra bölgede DAEŞ’in açtığı müdahale zemini sonucunda, Mısır’ın Dahlan üzerinden Gazze’de Hamas’ı da hedef alacak bir girişimde bulunma olasılığı her zamankinden daha fazladır.

Ayrıca Mısır’ı gelişmiş ve müreffeh bir ülke olarak görmek istemeyen bölgesel ve uluslararası güçlerin Mısır’ın hâlihazırdaki siyasal belirsizliğini kullanarak bu tür aşırı gruplara destek vermeleri, ülkenin yeni bir Suriye-Irak senaryosuna hazırlandığı ihtimalini de düşündürmektedir.

Kısacası, İsrail’in güvenliği açısından oldukça stratejik ve önemli bir bölge olan Sina Yarımadası’nın önümüzdeki günlerde daha da ısınacağı ve Mısır’da aşırı örgütlerin ortaya çıkma ihtimalinin her zamankinden fazla olduğu görülmektedir.