Temel Göstergeler | |
Resmi Adı | Yeni Zelanda |
Yönetim Biçimi | Anayasal monarşiye bağlı parlamenter demokrasi |
Bağımsızlık Tarihi | 26 Eylül 1907 (İngiltere’den) |
Başkent | Wellington (400.000) |
Yüzölçümü | 268.838 km2 |
Nüfusu | 5 milyon (2021) |
Nüfusun Etnik Dağılımı | %64 Avrupalı, %16 Maori, %5 Çinli, %5 Hint, %4 Samoalı, %6 diğer |
İklimi | Kuzey adasında ılıman iklim hâkimdir. Güney adasının batı kesimi oldukça nemli, dağlık alanın doğusunda kalan kesimlerse kuraktır. |
Coğrafi Konumu | Bir Okyanusya ülkesi olan Yeni Zelanda, Güney Pasifik Okyanusu’nda, Avustralya’nın güneydoğusunda yer alan takımadalardan meydana gelmektedir. |
Komşuları | Adalar topluluğu olan Yeni Zelanda’nın hiçbir ülkeyle kara sınırı yoktur, kıyı şeridi 15.134 km’dir. |
Dil | İngilizce, Maori |
Din | %49 yerel inançlara mensup olanlar ve dinsizler, %37 Hristiyan, %2,5 Hindu, %1,5 Müslüman, %1 Budist, %7 inancını belirtmeyen, %1 diğer |
Ortalama Yaşam Süresi | 82,3 yıl (2021) |
Okuma-Yazma Oranı | %99 (2015) |
Para Birimi | Yeni Zelanda Doları |
Millî Gelir | 243,332 milyar dolar (2021 IMF) |
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir | 47.499 dolar (2021 IMF) |
İşsizlik Oranı | %5,1 (2021) |
Enflasyon Oranı | %1,8 (2021) |
Reel Büyüme Hızı | %4 (2021 tahmini) |
Yoksulluk Oranı | Bilinmiyor |
İhracat Ürünleri | Süt ve süt ürünleri, küçük ve büyükbaş hayvan eti, meyve, şarap, işlenmemiş alüminyum, gıda müstahzarları, ağaç, tıbbi cihazlar |
İthalat Ürünleri | Otomobil, ham petrol, petrol yağları, motorlu taşıtlar, bilgisayar, telefon cihazları, turbojetler, ilaç |
Başlıca Ticaret Ortakları | Çin, ABD, Avustralya, Japonya, Güney Kore, Almanya |
Ülke Tarihi
Yeni Zelanda toprakları, dünya üzerinde insan yerleşiminin en geç başladığı yerlerden biri kabul edilmektedir. Adaların ilk yerleşimcileri, 13. yüzyılda Fiji, Polinezya gibi Büyük Okyanus’un doğusundaki adalardan geldikleri tahmin edilen Maorilerdir.
Avrupalı sömürgecilerden Yeni Zelanda’ya ilk olarak 1642’de Abel Tasman liderliğindeki Hollandalılar gelmişse de 1769’da İngiliz denizci James Cook’a kadar bölgede bir sömürge faaliyeti gerçekleşmemiştir. 1807-1837 yılları arasında cereyan eden Musket Savaşları neticesinde yerli halk köleleştirilmiş ve toplamda 40.000’e yakın insan katledilmiştir. 6 Şubat 1840’ta İngiltere ile Maori yerlileri arasında Waitangi Anlaşması imzalanmış, 21 Mayıs’ta tüm Yeni Zelanda’da İngiltere egemenliği ilan edilmiştir. 1 Temmuz 1841 tarihinde de Yeni Zelanda müstakil bir koloni hâline getirilmiştir. Bunun üzerine Maorilerin İngiliz sömürge yönetimine karşı giriştiği çatışmalar, 1872 yılına kadar devam etmiş ve bu çatışmalarda binlerce yerli yaşamını yitirmiştir.
Ülkede ilk meclis 1854 yılında açılmıştır. İngiliz sömürge yönetimi başlangıçta Auckland’ı başkent olarak belirlemişse de sömürge dönemiyle birlikte Wellington şehri kurulmuş ve şehir 1865’te başkent yapılmıştır. Yeni Zelanda 1907 yılında İngiliz Milletler Topluluğu’na üye, özerk statüde bir devlet hâline getirilmiştir. 1947 yılına gelindiğinde, İngiltere’nin (Westminister) Yeni Zelanda’nın onayı olmadan ülke adına yasama yapamayacağı ilan edilmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda, Avustralya ile birlikte oluşturduğu ANZAC (Australian and New Zealand Army Corps) birliği ile İngiltere’nin yanında yer alan Yeni Zelanda, 20. yüzyılın ikinci yarısında hızlı bir gelişim sürecine girmiş ve yakaladığı siyasi ve ekonomik istikrarla özellikle 1980’lerden sonra pek çok sahadaki etkinliğini giderek arttırmıştır.
Siyasi Yapı
1907’de Birleşik Krallık’a bağlı müstakil bağımsız bir devlet hâline gelen Yeni Zelanda, anayasal monarşi ile yönetilmektedir ve hâlen İngiliz Milletler Topluluğu’nun bir üyesidir. Devlet başkanı İngiltere kral/kraliçesi olup 1952 yılından beri bu makamda Kraliçe II. Elizabeth bulunmaktadır. Kraliçe ülkede bir genel vali ile temsil edilmektedir ve Eylül 2016’dan bu yana bu görevi Pats Reddy yürütmektedir. Yürütme organı ise başbakanın başkanlık ettiği kabinedir.
Yasama organı 120 sandalyeli temsilciler meclisidir. Üye sayısı yerli halk Maorilere ayrılan kontenjana göre değişiklik gösterebilmektedir. Üyeler üç yılda bir düzenlenen seçimlerle belirlenmektedir. Son seçimler Ekim 2020’de yapılmış ve İşçi Partisi %49 oy ve 64 milletvekili ile seçimlerden birinci parti olarak ayrılmıştır. Başbakanlık koltuğunda Ekim 2017’den bu yana İşçi Partisi lideri Jacinda Ardern oturmaktadır.
Dış politika ve askerî hususlarda İngiltere ve ABD ile yakın ilişki içinde olan Yeni Zelanda, Avustralya ile birlikte oluşturduğu ANZAC gücüyle Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren pek çok savaş, işgal ve askerî operasyona katılmıştır. Bunlar arasında İkinci Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı, Kore Savaşı, Afganistan işgali, Somali ve Bosna Savaşı sayılabilir.
Ekonomik Durum
Gelişen ve büyüyen bir ekonomiye sahip olan Yeni Zelanda, düşük seyreden enflasyon ve işsizlik oranları, 50.000 dolara yaklaşan kişi başı ortalama yıllık geliri, istikrarlı büyüme trendiyle müreffeh bir ülkedir.
Ülke ekonomisi büyük oranda hizmet sektörü, tarım ve hayvancılığa bağlıdır. İstihdamın ve millî gelirin dörtte üçünü karşılayan hizmet sektöründe öne çıkan sahalar turizm, finans, emlak, inşaat, sigorta ve işletmeciliktir. Yeni Zelanda, küresel rekabette dünyada ilk 15, iş yapma kolaylığında ilk üç ülke arasında yer almaktadır. Bu açıdan yerli ve yabancı yatırımcılar açısından son derece cazip bir iş sahasına sahiptir.
Yeni Zelanda, süt ve süt ürünleri alanında dünyada ilk sırada yer almaktadır. Dünyanın üçüncü büyük süt tedarikçisi olan Yeni Zelanda, aynı zamanda 35 milyon civarındaki koyun varlığıyla nüfusuna kıyasla en fazla küçükbaş hayvana sahip olan ülkedir. 150’ye yakın ülkeye süt ve süt ürünleri ihraç eden Yeni Zelanda, bu alandaki ihtiyacın dörtte birini tek başına karşılamaktadır. 300.000 hektarı bulan çiftlik varlığında hayvancılığın yanı sıra tarımsal faaliyetler de oldukça gelişmiştir. Başlıca ürünler sebze-meyve, buğday ve arpadır. Özellikle dünya kivi üretiminin dörtte biri Yeni Zelanda’ya aittir; ayrıca şarap üretimi, küçük ve büyükbaş hayvan eti, ormancılık gibi alanlar da ülke ekonomisinin önemli gelir kolları arasındadır.
Ülke ekonomisindeki payı %20’ler civarında olan sanayi sektöründe en önemli alan kuşkusuz gıda işlemedir. Buna ek olarak maden, ağaç, kâğıt, hafif mühendislik ve imalat sektörü de öne çıkan sahalardır. Doğal kaynaklar bakımından zengin olan Yeni Zelanda’nın sahip olduğu başlıca madenler altın, linyit, kömür, gümüş, sülfür, demir ve titanyumdur. Ayrıca hidroelektrik santraller de enerji ihtiyacı açısından büyük önem taşımakta, ülkenin elektrik ihtiyacının yarıdan fazlası hidroelektrik santrallerinden sağlanmaktadır.
Dış ticarette ülke 2010’lu yıllarda dengeli bir seyir izlemiş, toplam hacim 70 ila 80 milyar aralığında seyretmiştir. Covid-19 salgını etkisindeki 2020 yılında dış ticaret hacmi 37 milyar doları ihracat, 37 milyar doları ithalat olmak üzere toplamda 74 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Yeni Zelanda’nın dış ticaretteki en önemli partnerleri, ithalat ve ihracatta %20’ler civarındaki payı ile Çin, %15’ler civarındaki payı ile Avustralya ve %10’luk payı ile ABD’dir. Böylece bu üç ülke Yeni Zelanda’nın toplam dış ticaret hacminin yaklaşık yarısını karşılamaktadır. Bu alanda öne çıkan diğer önemli ortaklar Japonya, Güney Kore, İngiltere, Almanya, Tayland ve Singapur’dur.
Türkiye ile İlişkiler
Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki ilişkiler barış ve dostluk temelinde olumlu düzeyde seyretmektedir. İki ülkenin de ilişkileri çok yönlü olarak güçlendirme yönündeki iradeleriyle 2015 yılında Türkiye-Yeni Zelanda Ortak Bildirisi yayımlanmıştır. Türkiye’nin Wellington Büyükelçiliği 1992 yılında faaliyete geçmiş olup, en uzak dış temsilciliğimiz pozisyonundadır. Yeni Zelanda’nın da Ankara Büyükelçiliği dışında İstanbul’da bir fahri konsolosluğu bulunmaktadır. Yeni Zelanda’nın ülkemize yönelik üst düzey ziyaretleri son yıllarda Çanakkale Savaşı’nın yıl dönümlerinde düzenlenen anma törenlerine katılım şeklinde gerçekleşmektedir. Yeni Zelanda, 2015 ve 2018 yıllarındaki törenlere genel vali düzeyinde katılmış, 2015 yılındaki ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve Genel Vali arasında bir görüşme de gerçekleştirilmiştir.
Çanakkale Savaşları iki ülke tarihinde ilişkilerin seyrini belirleyen en öneli süreç olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ordusu içerisinde yer alan Yeni Zelandalılar Çanakkale Cephesi’nde Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmış, ancak bu acı tecrübe ilerleyen süreçte iki ülke ilişkilerinin olumlu yönde seyretmesine vesile olmuştur. Yeni Zelanda’nın ulusal günü kabul edilen 25 Nisan Anzak Günü’nde, her yıl binlerce Yeni Zelandalı ve Avustralyalı ülkemize gelerek anma törenlerine katılmaktadır.
İki ülke arasındaki ticari ilişkiler 2000’li yıllardan itibaren ivme kazanmıştır. Türkiye’nin bu ülkeye ihracatı düzenli bir artış göstermiş, toplam ticaret hacmi 2010’lu yılların ikinci yarısında stabil bir konuma geçmiştir. 2020 yılında karşılıklı ticaret hacmi 105 milyon doları ihracat, 36 milyon doları ithalat olmak üzere toplamda 141 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’den Yeni Zelanda’ya ihraç edilen başlıca ürünler; otomobil ve motorlu taşıtlar, plastik eşya, beyaz eşya, üzüm, sentetik iplik, elektronik cihazlar ve meyve çeşitleridir. Yeni Zelanda’dan ithal edilen başlıca ürünlerse; sakatat, yün ve yapağı, süt ürünleri, tıbbi cihazlar, gıda müstahzarları, yat ve tekneler, hayvan derisi ve havalandırma araçlarıdır.
Müslümanların Durumu
Yeni Zelanda topraklarında İslamiyet’e ilişkin ilk kayıtlar 1874 yılında gerçekleştirilen sayıma aittir. Ülkedeki ilk Müslümanların altın üretimi için Çin’den gelen Müslümanlar olduğu tahmin edilmektedir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren Hint coğrafyasından, özellikle Gücerat’tan gelen Hintli Müslümanlar ülkedeki Müslüman toplumun temelini oluşturmuştur. Bu ilk Müslümanlar Auckland bölgesine yerleşmiştir.
1920’li yıllarda Güney Asya’dan gelen göçmenlere yönelik sıkı tedbirler alınması üzerine 1950’lere gelindiğinde ülkedeki Müslümanların sayısı birkaç yüze kadar gerilemiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısında göçmen yasalarının değişmesinin ardından, ülkedeki Müslümanların sayısı tekrar artmaya başlamıştır. Önce Güney Asya coğrafyasından, 1990’lı yıllardan itibaren de Bosna-Hersek, Somali, Kosova, Afganistan, Irak gibi savaş, işgal ve kaos bölgelerinden gelenlerle birlikte ülkedeki Müslümanların sayısı hızla artmıştır. Günümüzde Yeni Zelanda’daki Müslümanların sayısı 60.000’in üzerindedir ki, bu da genel nüfusun yaklaşık %1,5’ine tekabül etmektedir. Ülkedeki 40’tan fazla etnik grubun oluşturduğu İslam toplumunun yaklaşık dörtte biri Yeni Zelanda doğumludur. Bunlar arasında sonradan ihtida eden yerliler de bulunmaktadır. Ülkedeki Müslümanların büyük çoğunluğu Sünni’dir.
Yeni Zelanda’da Müslümanların kurduğu ilk teşkilat, 1950 yılında faaliyete başlayan Yeni Zelanda Müslüman Birliği’dir (NZMA). 1970 yılında, o tarihe kadar Müslümanların kurduğu yedi farklı dernek bir araya gelerek Yeni Zelanda İslam Kuruluşları Federasyonu’nu (FIANZ) kurmuş, 1989 yılında ise Yeni Zelanda Müslüman Birliği’nden ayrılan bir grup, Güney Auckland Müslüman Birliği’ni (SAMA) tesis etmiştir. Bu kuruluşlar dışında ülkede Müslümanlar tarafından oluşturulan pek çok sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır.
Genel itibarıyla farklı inanç ve düşüncelere yönelik ılımlı tavrıyla bilinen ülkede, 11 Eylül olayları sonrasında Müslümanları hedef alan ırkçı ve ayrımcı tavırlarda, illegal ve aşırı grupların saldırılarında artış gözlenmiştir. 2006 yılında yaşanan “Karikatür Krizi”nde Hz. Muhammed’e yönelik hakaret ifade eden karikatürlerin Yeni Zelanda’da yayımlanarak sahiplenilmesi, ülkedeki Müslüman toplumun tepkisine rağmen sorumluların özür dilemeyeceklerini açıklamaları, bu noktada önemli bir gösterge olmuştur. Son olarak 15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrindeki Nur Camii ve Linwood İslam Merkezi’ne düzenlenen ve 51 kişinin hayatını kaybettiği, 49 kişinin yaralandığı saldırılar, ülkede 21. yüzyıldaki ilk toplu katliam olarak tarihe geçmiştir. Ayrıca saldırının sosyal medya platformlarında canlı olarak yayımlanması ve görüntülerin uzun süre yayından kaldırılmaması da ihmalle açıklanamayacak bir skandal olarak kayıtlara geçmiştir. Öte yandan katliam sonrası süreçte dünya kamuoyunun katliam mağduru Yeni Zelanda Müslümanlarından ve İslam coğrafyasından çok, ülkedeki siyaset, sivil toplum ve medya organlarının ne kadar güzel özür dilediği ile ilgilenmesi de bir başka manipülasyona işaret etmektedir. Dünya kamuoyu süreci bu yönüyle lanse etse de bu saldırı, ülke Müslümanlarının can ve mal güvenliklerinin tehlikede olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştur.