Temel Göstergeler
Resmî AdıBangladeş Halk Cumhuriyeti
Yönetim BiçimiParlamenter Cumhuriyet
BaşkentiDakka (9 milyon)
Yüzölçümü147.570 km2
Nüfusu166 milyon (2021)
Nüfusun Etnik Dağılımı
%98 Bengal, %2 diğerleri
Hukuk sistemiİngiliz hukuku temel alınmıştır
Nüfusu163 Milyon (Temmuz 2016 tahmini)
Coğrafi Konumu
Güney Asya’da yer alan Bangladeş denizden Bengal Körfezi, karadan büyük oranda Hindistan ile çevrilidir.
Komşuları
Hindistan (4.142 km), Myanmar (271 km), kıyı şeridi (580 km)
İklimiTropikal iklim hâkimdir. Yazlar sıcak ve nemli, kışlar ılımandır. Haziran-ekim arasında Muson yağmurları görülmektedir.
Din%90,5 Müslüman, %8,5 Hindu, %1 diğer
Para Birimi
Taka
Millî Gelir
378,634 milyar dolar (2021 IMF tahmini)
Kişi Başı Millî Gelir
2.122 dolar (2021 IMF tahmini)
Reel Büyüme Hızı
%3,8 (2020)
İşsizlik Oranı
%4,1 (2020)
Enflasyon Oranı
%5,8 (2021)
Yoksulluk Oranı
%20,5 (2019)
Ortalama Yaşam Süresi
74,4 yıl (2021)
Okuryazar Oranı
%73,9 (2018)
İhracat Ürünleri
Tekstil ürünleri, örme mensucat, ayakkabı
İthalat ÜrünleriPamuk ve pamuklu mensucat, hurda demir, buğday ve mahlut, kumaş, telefon cihazları, iplik, palm yağı, soya fasulyesi, şeker kamışı
Başlıca Ticaret Ortakları
Çin, Hindistan, ABD, Almanya, İngiltere









                                                                                                                                                             

Ülke Tarihi

Bangladeş topraklarında yapılan kazılarda elde edilen buluntular, bölge tarihini 20.000 yıl öncesine kadar götürmektedir. Bölge, MÖ 4 binli yıllardan itibaren Avustroasyatik kabileler, Tibet-Burmanlar, Dravidler ve Hint-Aryanların göçlerine muhatap olmuştur. Ganj, Brahmaputra ve Meghna nehirleri, bölgenin ana yerleşim ve ulaşım güzergâhları olmuş; bölgede MÖ 2 binli yıllardan itibaren pirinç önemli bir ürün hâline gelmiştir.

13. yüzyıl başlarında Müslümanların hâkimiyetine girene kadar Bengal topraklarında pek çok Budist ve Hindu devlet hüküm sürmüştür. Bunların başlıcaları; Nanda, Vanga, Pundra, Maurya, Gupta, Magadha, Pala, Sena, Chandra, Harikela ve Deva krallıkları ya da imparatorluklarıdır. Hint Yarımadası ve çevresinde doğup gelişen irili ufaklı bu devletler, tarihsel süreçleri içerisinde bugünkü Hindistan, Bangladeş, Nepal ve Pakistan gibi devletlerin topraklarının bazı kısımlarında ya da tamamında hüküm sürmüştür. Bu dönemde Bengal bölgesi eğitim, ticaret, sanat, mimari, denizcilik gibi pek çok alanda önemli gelişmeler kaydetmiştir. Nitekim Müslüman tüccar ve denizciler de İslamiyet’in erken dönemlerinden itibaren Bengal coğrafyasına ulaşmış ve bölge halkıyla ilişki kurmuştur.

Bengal coğrafyası 13. yüzyılın başlarında Türk komutan Muhammed Bahtiyar Halaci tarafından fethedilmiştir (1204). 1330’lara kadar Delhi Sultanlığı’nın hâkimiyetini kabul eden Bengal yöneticileri, 1337 ve 1340 yıllarında Doğu ve Batı Bengal olarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. İlyas Şah döneminde tüm Bengal tek bir yönetim altında toplanmış (1352) ve Bengal Sultanlığı 1576 yılında başlayan Babür hâkimiyetine kadar varlığını sürdürmüştür. Yaklaşık iki asır bir Türk devleti olan Babür İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında kalan Bengal toprakları, 1757 yılında İngiltere’nin kontrolüne girmiştir. İngiltere buradaki yönetimini uzunca bir süre Britanya Doğu Hindistan Şirketi üzerinden sürdürmüştür.

19. yüzyıl başlarında Müslümanlar giderek kötüleşen durumları ve artarak devam eden sistematik zulümlere karşı ayaklanmalar başlatmış ancak bu girişimler kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Öte yandan süreç içerisinde doğup gelişen Hindu milliyetçiliği Müslüman halkın yaşadığı sıkıntıları daha da arttırmıştır. Bununla birlikte Bengal Müslümanları 20. yüzyılın başlarından itibaren sömürge yönetimine karşı teşkilatlanmaya ve ilk kurumlarını faaliyete geçirmeye başlamıştır. 1906 yılında kurulan All India Muslim League (Tüm Hindistan Müslümanlar Birliği) bölge tarihi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. İngiltere’nin 1905’te Doğu ve Batı Bengal’i ayırması ve Assam eyaletini kurması, ardından 1912’de Bengal’i yeniden birleştirmesi de aynı döneme rastlamaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Hindistan’da giderek gelişen bağımsızlık fikri ve mücadelesinde İngiltere Bengal bölgesine il özerkliği sözü vermiş ve 1937’de İngiliz Hindistanı’ndaki en büyük yasama meclisi olan Bengal Yasama Meclisi kurulmuştur. 1947 yılında İngiliz sömürge yönetimi sona ererken, Hindistan ve Pakistan iki bağımsız devlet olarak ortaya çıkmış, Bengal bölgesi de batısı Hindistan, doğusu Pakistan’da kalmak kaydıyla bu iki ülkeye dâhil olmuştur. Böylece Ağustos 1947’de Doğu Bengal ve Assam eyaletinden ayrılan Silhet, Hint Yarımadası’nın kuzeybatısında kurulan Pakistan devletine “Doğu Pakistan” adıyla katılmıştır.

Ancak Pakistan’ın bağımsızlığını takip eden ilk yıllardan itibaren iki bölge arasında maddi refah, yatırım ve kalkınma, dil, ulaşım, kültür gibi pek çok alanda anlaşmazlıklar baş göstermiş, özellikle 1960’lardan sonra Hindistan’ın da desteği ile Bengal bölgesinde Pakistan’dan ayrılarak bağımsız bir devlet kurma fikri giderek güçlenmiştir. Bu gerilim ülkeyi 1971 yılında bir iç savaşa sürüklemiş, çatışmalar esnasında Bengal bölgesindeki Hinduların sınırı geçmesini gerekçe gösteren Hindistan’ın müdahalesi sonucu Pakistan güçleri geri çekilmek zorunda kalmış ve böylece 16 Aralık 1971 tarihinde Bangladeş, Pakistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiştir.

Bağımsızlığın ardından Mart 1973’te Muciburrahman’ın yönetime gelişine kadar Hindistan kuvvetleri ülkedeki varlıklarını devam ettirmiştir. Muciburrahman’la birlikte Pakistan dönemindeki İslami söylem ve politikalar terk edilerek laik ve sosyalist temelli bir anlayışa geçilmiştir. Bu ilk yıllarda ülke ciddi bir kıtlık sorunu ile karşı karşıya kalmış ve bu dönemde 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetmiştir. Muciburrahman’ın 1975 yılında darbeyle görevden alınıp öldürülmesinin ardından yaklaşık iki yıl devam eden bir geçiş dönemi yaşanmış, akabinde ülke yönetiminin başına geçen Ziyaürrahman da 1981’de bir suikast sonucu öldürülmüştür. Onun ölümünden altı ay sonra düzenlenen seçimlerde yardımcısı Abdüssettar cumhurbaşkanlığına seçilmiş ancak o da 27 Mart 1982’de Genelkurmay Başkanı H. Muhammed Erşad’ın liderliğinde gerçekleştirilen askerî darbe ile görevden alınmıştır. Aralık 1983’te cumhurbaşkanlığını ilan eden Erşad, 1990 yılında artan protestolar sonucu istifa etmiştir. 1990’lı yıllardan bugüne devlet yönetiminde öne çıkan iki kadın siyasetçi bulunmaktadır. Bunlardan biri 1991-1996 ve 2001-2006 yılları arasında başbakanlık yapan Halide Ziya ve Muciburrahman’ın kızı olan Şeyh Hasina Vecid’dir. Hasina Vecid, 1996-2001 yıllarındaki ilk döneminin ardından 2009 yılından bu yana Bangladeş Başbakanı olarak görev yapmaktadır.

Siyasi Yapı

Pakistan’ın 1947 yılında bağımsızlığını kazanmasından sonra, ülkenin doğu eyaleti olan Bangladeş, 1952 yılında bağımsızlık sürecine girmiş ve 1971 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. 170 milyona yaklaşan nüfusu ile dünyanın en kalabalık sekizinci ülkesi olan Bangladeş, aynı zamanda nüfus yoğunluğu en yüksek altıncı ülkedir.

Parlamenter sistemi benimseyen Bangladeş’te devlet başkanı parlamento tarafından beş yıl için seçilmektedir. Cumhurbaşkanı, mecliste en fazla oyu alan partinin başkanını hükümeti kurması için görevlendirmekte ve başbakan tarafından oluşturulan kabine, cumhurbaşkanı tarafından onaylanmaktadır. Mevcut cumhurbaşkanı M. Abdul Hamid, Mart 2013’te bir önceki başkan Zillur Rahman’ın görevi başında ölümü üzerine vekâleten sürdürdüğü cumhurbaşkanlığına bir ay sonra seçim yapılmaksızın getirilmiş, beş yıllık ilk döneminin ardından Nisan 2018’de meclis tarafından ikinci dönem için de başkan seçilmiştir.

Hükümete başkanlık eden başbakan ise ülke çapında yapılan seçimlerle belirlenmektedir. Ülkede başbakanlık görevini 2009 yılı Ocak ayından bu yana Şeyh Hasina Vecid sürdürmektedir. Bağımsızlık sonrası kurucu cumhurbaşkanı olarak görev yapan Muciburrahman’ın kızı olan Şeyh Hasina, 1996-2001 yılları arasındaki başbakanlık görevinin ardından, katılımın düşük olduğu 2008, 2014 ve 2018 seçimlerinden galip ayrılarak konumunu muhafaza etmiştir. Hasina’nın başında olduğu Awami Ligi, 350 sandalyeli mecliste 259 milletvekilliği kazanmıştır.

Ülke idari açıdan Dakka, Chittagong, Rangpur, Khulna, Rajshahi, Barisal, Mymensingh ve Sylhet olmak üzere sekiz bölgeye ayrılmıştır. Her bir bölge illere bölünmüş olup ülkede toplam 64 il bulunmaktadır.

Ekonomik Durum

Bangladeş, son yıllarda hızla gelişmekte olan bir ekonomiye sahiptir. Hâlihazırda Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler listesinde yer alan Bangladeş’te kişi başı ortalama yıllık gelir 2.000 dolar seviyelerindedir ve yoksulluk geniş toplum kesimleri için hâlâ en önemli ve kronik sorunların başında gelmektedir. Bununla birlikte 2010’larda ülkede %6’nın üzerinde ortalama büyüme oranı yakalanmış olması, gelecek adına umut vericidir. Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden olan Bangladeş, siyasi istikrar, altyapı, nitelikli ve eğitimli iş gücü, kronik yolsuzluk ve rüşvet gibi konularda yaşanan sorunların çözülmesi hâlinde, orta ve uzun vadede dünyanın önemli ekonomileri arasına girme potansiyeline sahiptir. Nitekim ülke, dünya üzerinde yeni gelişen 11 pazardan biri kabul edilmektedir.

Bangladeş ekonomisi büyük oranda tarım ve tekstil sektörlerine bağlıdır. Geleneksel geçim kaynağı olan tarım sektörü, istihdamın yarısına yakınını tek başına karşılamakla birlikte, millî gelirdeki payı %15 civarındadır. En önemli tarımsal faaliyet olan pirinç üretiminde dünyada dördüncü sırada bulunan Bangladeş, jüt üretiminde ikinci, çiftlik balıkçılığında beşinci, tropik meyvelerde altıncı, patateste ise yedinci en büyük üretici konumundadır. Diğer tarım ürünleri buğday, çay, şeker kamışı, tütün ve bakliyattır.

Sanayi sektörü büyük oranda tekstile dayalıdır. Dünyanın en önemli tekstil ve triko üretim merkezlerinden olan Bangladeş, ucuz iş gücü sebebiyle küresel firmaların üretim için tercih ettiği başlıca ülkelerden biridir. Tekstil ürünleri ihracat gelirlerinin yaklaşık %80’ini karşılamaktadır. Diğer sanayi kolları; pamuk, deri, demir-çelik, gübre, çimento, ilaç, gemi, gıda, tütün ve petroldür.

Millî gelirin yarısından fazlasının karşılandığı hizmet sektörü ülke ekonomisini ayakta tutmaktadır. Bankacılık ve telekomünikasyon alanlarında son yıllarda kat edilen mesafe de dikkat çekicidir. Ayrıca emek yoğun sektörlerde düşük ücretlerle sürdürülen hizmet alanlarında da istihdamın yaklaşık üçte biri karşılanmaktadır. Öte yandan başta Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman ve Malezya olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesine çalışmak amacıyla göç eden Bangladeşlilerin sağladığı döviz girişi de ülke ekonomisi için hayati önem taşımaktadır.

Asya’nın en büyük yedinci doğal gaz üreticisi olan Bangladeş’te, enerji ihtiyacının önemli bir kısmı doğal gazdan karşılanmaktadır. Ülkedeki doğal gaz üretiminin yarısı ABD menşeli çok uluslu şirket Chevron tarafından yürütülmektedir. Ayrıca Bengal Körfezi’nde yüksek miktarda yeni gaz rezervleri olduğu da tahmin edilmektedir. Doğal gaz dışında öne çıkan diğer doğal kaynaklar kömür ve demirdir.

Bangladeş’in dış ticaret hacmi yıllık 100 milyar bandındadır. 2019 yılında dış ticaret hacmi 46,6 milyar doları ihracat, 53,3 milyar doları ithalat olmak üzere toplamda 99,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye ile İlişkiler

Türkiye ile Bangladeş arasında, kökleri oldukça eskiye dayanan yakın ilişkiler mevcuttur. Özellikle millî mücadele yıllarında Hint alt kıtasının Anadolu’ya ve Türk milletine yaptığı maddi manevi yardımlar, milletimizce hiç unutulmamış ve her zaman minnetle yad edilmiştir. Söz konusu yıllarda Bengal halkı da milletimize önemli katkılar sağlamıştır.

Türkiye, Bangladeş’i 1974 yılında resmen tanımış, 1976 yılında Dakka, 1981 yılında Ankara Büyükelçiliği’nin karşılıklı olarak faaliyete geçmesiyle diplomatik ilişkiler de ivme kazanmıştır. Bugüne kadar iki ülke arasında devlet başkanlığı ve bakanlıklar düzeyinde pek çok ziyaret gerçekleştirilmiştir. Son olarak Aralık 2017’de dönemin başbakanı Binali Yıldırım Bangladeş’e bir ziyarette bulunmuş, Bangladeş Cumhurbaşkanı M. Abdul Hamid de yine Aralık 2017’de İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Konferansı’na katılmak üzere ülkemize gelmiştir.

İki ülke arasındaki olumlu ve yakın ilişkiler devam etmekle birlikte, son yıllarda Bangladeş’te Cemaat-i İslami teşkilatı liderlerinin ilerlemiş yaşlarına rağmen idam edilmesi, Türkiye tarafından esefle karşılanmış ve özellikle sivil toplum kuruluşları nezdinde bu idamlara karşı itirazlar dillendirilmiştir. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın 2016 yılında M. Rahman Nizami’nin idamının ardından açık ifadelerle süreci kınaması, Türkiye’nin bu siyasi idam kararlarının karşısında olduğunu göstermiş, Dışişleri Bakanlığımız da Dakka Büyükelçimizi Ankara’ya çağırmıştır. Ayrıca Myanmar yönetimi ve Budist çetelerin son yıllarda Arakan’da uyguladığı zulümden kaçan Müslüman halka yönelik Bangladeş tarafının kimi olumsuz uygulamaları da Türkiye’de başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere kamuoyunun tepkisini çekmektedir.

Türkiye ile Bangladeş arasındaki ticari ilişkiler genel olarak olumlu seyretmekle birlikte son yıllarda bu alanda bir gerileme söz konudur. Karşılıklı dış ticaret hacmi 2010’lu yıllardan bu yana 1 milyar dolar seviyelerinde seyrederken, 2020 yılında 349 milyon doları Türkiye’den Bangladeş’e ihracat, 569 milyon doları ithalat olmak üzere toplamda 918 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’den Bangladeş’e ihraç edilen başlıca ürünler; demir-çelik ve inşaat malzemeleri, pamuk, süt ve süt ürünleri, elektronik cihazlar, tekstil makineleri, jeneratör ve baharat çeşitleridir. Bangladeş’ten ithal edilen başlıca ürünlerse; hazır giyim, triko, jüt ve seramik ürünleridir.

İki ülke arasındaki kültürel ve toplumsal ilişkiler karşılıklı iyi niyet ve kardeşlik duyguları ile güçlenerek sürmektedir. Türkiye’nin Bangladeş’te yürüttüğü çok sayıda proje bulunmaktadır. Başta İHH İnsani Yardım Vakfı olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının ve TİKA, AFAD gibi kamu kurumlarının Bangladeş’teki Rohingya mülteci kamplarına yönelik yardım faaliyetleri ile Türk halkı tarafından her yıl milyonlarca dolarlık yardım Bangladeş’e ulaştırılmaktadır. Bunun dışında her yıl Türkiye Bursları kapsamında Bangladeşli öğrenciler üniversite eğitimi için Türkiye’ye gelmektedir. Ülkemizdeki misafir öğrencilere yönelik kamu kuruluşları ve sivil yapılarca sürdürülen çalışmalar, gelecek nesiller arasında kurulacak güçlü kardeşlik bağlarına önemli katkılar sağlamaktadır.

Müslümanların Durumu

Bugünkü Bangladeş topraklarının bulunduğu bölgenin İslamiyet’le teması oldukça erken dönemlere, 8. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Müslüman Arap ve Fars tüccarlar aracılığıyla bölge halkı İslam’ı tanımıştır. 13. yüzyıl başlarında Türk kumandan Muhammed Bahtiyar Halacî’nin Hindu krallığını yıkarak hâkimiyeti ele geçirmesiyle 1203 yılında Bengal coğrafyasında İslami yönetim devri başlamış ve bu süreç 1757 yılındaki İngiliz hâkimiyetine kadar devam etmiştir. Bu beş buçuk asırlık dönemde devlet yönetimi büyük oranda Türklerin idaresi altında kalmıştır. Bu tarihten itibaren Pakistan’ın bağımsızlığına kadar devam eden yaklaşık iki asırlık süreçte Bengal Müslümanları yalnızca İngilizlerin değil, Hindu milliyetçilerinin de sistematik zulüm ve baskılarına maruz kalmıştır.

1947 yılında Pakistan’a katılarak Doğu Pakistan adını alan ülkenin, 1971 yılında Hindistan’ın da desteğiyle bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, Muciburrahman yönetiminde sosyalist bir anlayış benimsenmiş ve ülkede Müslümanlara ve İslami yapılanmalara karşı büyük baskılar uygulanmıştır. Bangladeş yönetiminin İslami yapılanmalara, özellikle Pakistan ve Hindistan’da oldukça etkin olan Cemaat-i İslami teşkilatına karşı sert tutumu, 2010’lu yıllarda uygulanan siyasi idam kararlarıyla devam etmiştir.

Günümüzde Bangladeş nüfusunun %90’ını Müslümanlar oluşturmaktadır. Bu da ülkede 150 milyondan fazla Müslümanın bulunduğu anlamına gelmektedir. Bu bakımdan Bangladeş dünyada en fazla Müslüman’ın yaşadığı ülkeler arasında Endonezya, Hindistan ve Pakistan’dan sonra dördüncü sırada gelmektedir. Müslümanların Hindistan’da azınlık konumunda olduğu düşünülecek olursa Bangladeş dünyada halkının çoğunluğu Müslüman olan en kalabalık üç ülkeden biridir. Ülkedeki Müslümanların çok büyük bir bölümü Sünni’dir ve tasavvufi hareketler oldukça yaygındır.

 Bangladeş’te Müslüman halkın en önemli sorunlarının başında yoksulluk gelmektedir. Önce İngiliz işgali, ardından Pakistan’la yaşanan gerginlik ve savaş ortamı ve bağımsızlık sonrası süreçte yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, ülkeyi ekonomik açıdan oldukça sorunlu bir konuma itmiştir. Bu da halkın başta eğitim olmak üzere sağlık, ticaret, kültür-sanat gibi temel alanlardaki ihtiyaçlarının karşılanmasını engellemiştir. Önümüzdeki yıllarda Bengal Müslümanlarının başlıca ihtiyacı, söz konusu alanlardaki eksiklerinin giderilmesi olacaktır.