Sanayi Devrimi sonrası değişen ve dönüşen dünya insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar karışıklık ve felaketle karşı karşıya. Gerek insanın kendi eliyle yarattığı gerekse doğal yollarla ortaya çıkan bu krizlerin giderilmesi ve iyileştirilmesi noktasında da insani yardım sistemi kendisine yöneltilen talepleri karşılamada yetersiz kalıyor. Acil durumların daha uzun süreli ve karmaşık bir hal aldığı, insani yardıma erişimde bir sürü engellerin ortaya çıktığı bir dönemi yaşıyoruz. Acil durumların doğasının değişmesi dolayısıyla ihtiyaçların farklılaşması insanı yardım sistemindeki mevcut paradigmaya alenen meydan okuyor. Bu anlamda insani yardım sisteminin köklü bir yenilenmeye ihtiyacı olduğu açıktır.[1]

İnsani yenilik en kaba tabirle insancıl sektörün gelişmesine katkı sağlamak maksadıyla alışılmışın dışında, farklı şeyler yapmak, mevcut teknolojileri ve yaklaşımları daha etkin ve verimli bir şekilde kullanmaya çalışmaktır. İnsancıl sistemin aktörleri, insani krizlerle birlikte artan yardım taleplerine karşılık vermede sistemin yeterli bir kapasiteye sahip olmadığının farkındadır. Sistemin içerisinde bulunduğu bu açmazların giderilmesi hususunda birçok fikir ortaya atılmıştır. İnsancıl sektör içerisinde faaliyet gösteren aktörlerin bazıları, insani yardım sistemindeki talep ve kapasite arasındaki uçurumun, teknolojik ilerlemelerin sistem içerisinde etkin bir şekilde kullanılmasıyla giderilebileceğini savunmaktadır.[2]

Bilimsel alanda yaşanan devrim teknolojik ilerlemeleri de beraberinde getirmiştir. Bu ilerlemeler insanoğlunun hayatını büyük anlamda kolaylaştırmıştır. Hastalıklarla mücadele, sağlıklı beslenme, daha fazla yiyecek sunma, daha hızlı seyahat etme ve haberleşme imkânı sağlama gibi her alanda insanoğluna yardımcı olmuştur. Bu çerçeveden bakıldığında, teknolojinin insan hayatını kolaylaştırdığına dair hiçbir şüphe yoktur. Ancak, birtakım görüşler; insanoğlunun tarihte eşine benzerine rastlanmayan bir hasarın ve felaketin içerisinde sürükleniyor olmasının en büyük müsebbibinin yine teknolojinin kendisi olduğunu iddia etmiştir. Bu perspektife göre, teknolojideki ilerlemelerle beraber maksimum kâra en kısa sürede erişmek maksadıyla kurulan fabrikalar çevreye onulmaz zararlar vermiştir. Diğer yandan; dönüşen, değişen silah sanayisi muhtelif coğrafyalarda ortaya çıkan çatışmaların doğasını değiştirmiş ve onlara uzun soluklu bir nitelik kazandırmıştır.[3]

Buradan bakıldığında; teknolojinin insanoğlunu içinden çıkılması zor hasarlara gark ettiği görülecektir. Evet, gelişen teknolojiyle birlikte büyüyen ve oldukça tehlikeli bir hal alan savunma sanayisinin olası bir savaşta can kaybını önceki dönemlere nazaran kat kat artırdığı yadsınamaz bir gerçek. Bununla birlikte, teknolojideki ilerlemelerin bir ürünü olarak kurulan fabrikaların çevre kirliliğindeki payı da inkâr edilemez. Fakat, bütün bunlar teknolojinin insanoğlunu felakete sürüklediği anlamına gelmemektedir. Zira, insan hayatını felakete sürükleyen teknolojinin kendisi değil, hizmet ettiği amaçtır. Yani, teknoloji, insanın haysiyetini ve onurunu korumak için kullanıldığında potansiyelini gerçekleştirecektir. Teknolojinin faydalı ve doğru bir şekilde kullanılmasında ayrı ayrı bütün bireylere, hükümetlere, STK’lara büyük görevler düşmektedir.

Bu çerçeveden hareketle; doğası değişen acil durumların ve ihtiyaçların hızlıca giderilebilmesi için teknolojik gelişmelerin insancıl sektör içerisinde kullanılmasının faydalı bir yol olduğu söylenebilir. Örneğin; uydudan çekilen görüntüler, kriz coğrafyalarında hasar tespitinin yapılması için kullanılmaktadır. Buralarda felaketlerden etkilenen insanların konumlarıyla, sel ve deprem felaketlerinden etkilenen bölgelerin durumları tespit edilmektedir. Bu durum, insani yardım aktörlerinin işini kolaylaştırmakta, kriz bölgelerine erken müdahalede bulunmanın önünü açmaktadır.

Son zamanlarda geliştirilen ve teknolojide büyük bir çığır açan yapay zekalar ve uzaktan algılama sistemleri insani yardım sistemi içerisinde kullanılacak çok miktarda veriyi de kısa sürede işleyebilir ve insancıl aktörlerin kullanımına sunabilir. Kriz bölgelerinde, doğal afetlerden ya da çatışmalardan etkilenen insanların yerleri ya da acil ihtiyaçları telefon teknolojisinin doğru kullanılmasıyla hızlıca belirlenebilir ve giderilebilir. 3D yazıcılar insani yardımların doğrudan ulaştırılamadığı coğrafyalarda kriz esnasında talep edilen tıbbi ekipmanların üretilmesinde kullanılabilir. Nitekim, bu teknolojiler yerel ve uluslararası sistemde kullanılmaya da başlamıştır. Örneğin, İHH İnsani Yardım Vakfı; Kuveyt Zekat House kurumu ve AID Uluslararası Doktorlar Derneği ile birlikte savaş yaralanmaları sonucu sakat kalan ve ortez proteze ihtiyaç duyan hastaları yüksek teknoloji kullanarak tedavi etmektedir. Bu sisteme göre, yaralı ya da sakat kalan kişinin bulunduğu yerden hareket ettirilmesine ihtiyaç dahi duyulmadan, tüm tetkik ve incelemeleri tamamlanarak, merkeze iletilmekte ve protez parçaları üretilerek mağdurlara hızla gönderilmektedir.

Dünya üzerindeki krizlerin değişen doğası insani yardım aktörlerini birçok alanda mağdur etmektedir. Ayni yardımların kriz coğrafyalarına güvenlik açığı sebebiyle eriştirilemiyor olması da bunlardan bir tanesidir. Bu durum; mobil cihazlar üzerinden para transferleri sayesinde çözüme kavuşturulmuş, insancıl sektörde uygulanan standart bir prosedür haline gelmiştir. Yani, insancıl sektörde görev alan aktörler, hayati tehlikeyle karşı karşıya kaldıkları bölgelere, yiyecek, içecek yardımlarını koliler halinde taşımak yerine, mobil bankacılık sistemi aracılığıyla gönderilen nakit parayı, yardımın giderilmesi ve krizin iyileştirilmesi için kullanmaktadırlar.[4]

Yukarıda da ifade edildiği üzere; savaş, doğal afetler gibi krizlerle cebelleşen coğrafyalardaki karışıklıklar insani yardım aktörlerinin kriz bölgelerine doğrudan erişimlerinin önüne ciddi engeller çıkarmaktadır. İnsani yardıma ihtiyacı olan bölgelerde bilhassa lojistik anlamda yaşanan bu problemler, yolsuzluğa ve ayni yardımların birtakım gruplarca yağmalanmasına da yol açabilmektedir. Günümüz insancıl sektörünün yaşadığı bu güvenlik probleminin aşılmasında askeri alandaki teknolojilerin kullanılabileceğine dair fikirler de ortaya atılmıştır.[5] Drone teknolojisinin insani yardım sisteminde kullanılması düşüncesi bunlardan biridir.

Bu yaklaşıma göre, İHA’lar suni ve doğal yollarla oluşan krizlerin önceliklerine göre daha kolay sıralanmasını sağlayacaktır. Alçak irtifada sessiz bir şekilde uçabilme özelliğine sahip dronelar, insani yardıma ihtiyaç duyan bölgelerdeki vaziyeti, buralara müdahale edebilecek kurumlara hızlıca gönderilebilecektir. Bununla birlikte kriz coğrafyalarındaki hasarın boyutu ve felaketin gerçekleştiği yerin tam olarak tespit edilmesi kolaylaşacaktır. Bunun yanısıra; drone operatörlerinin araştırmaları kriz bölgelerinden dakika dakika haber alımını kolaylaştıracaktır. Tek bir uçuşta geniş ölçüde görüntü yakalayabilme kapasitesine sahip olan dronelar vesilesiyle afet bölgelerindeki, hastane, yol, tren hatları ya da diğer ulaşım koridorları gibi kritik altyapıların lokasyonları da belirlenebilecektir. Bu özellikleriyle İHA'lar, insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında hayati önem arz eden lojistik planlamaların yapılmasında kullanılabilecektir. Bahse konu yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasını engelleme niyetiyle hareket eden art niyetli gruplar da yine dronelar aracılığıyla kontrol altında tutulabilecektir.[6] Bütün bunların haricinde; insansız hava araçları, güvenlik açığının had safhaya ulaştığı bölgelere insani yardımları taşıyan kamyonlar gibi de kullanılabilecektir.[7] Bu durum gıda, tıbbi teçhizat gibi yardımların bölgelere çok daha hızlı ve güvenli bir şekilde ulaştırılmasını sağlayacaktır.

BM, silahtan arındırılmış sivil drone teknolojisini ilk kez 2013 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda üzerinde kullanmıştır.[8] 2016 senesinde de söz konusu teknolojiyle; mülteciler için yapılması planlanan bir kampın önce 3D modeli oluşturulmuştur.[9] Ayrıca Nepal’de meydana gelen depremde hasar gören bölgelerin yeniden inşa edilmesine yönelik 3D videolar da hazırlanmıştır.[10] İnsansız hava araçları Türkiye’deki yardım kuruluşlarınca da kullanılmaktadır. Örneğin; İHH İnsani Yardım Vakfı Suriye’de İHA uçuşları gerçekleştirmektedir. Bu uçuşlarla, insani yardıma ihtiyaç duyan bölgelerde hasar tespiti yapmaktadır. Ayni yardımların ihtiyaç sahibi insanlara zamanında teslim edilmesi için yaptığı lojistik planlamalarda da drone teknolojisinden sonuna kadar faydalanmaktadır. Yalnızca insani yardımların ulaştırılması ya da hasar tespitiyle yetinmeyen İHH, elde ettiği görüntüleri belgeselleştirerek yerel ve uluslararası kamuoyunda farkındalık uyandırıcı çalışmalara da imza atmaktadır.

Görüleceği üzere insansız hava araçları insani yardım sektöründe az da olsa kullanılmaya başlamıştır. Ancak söz konusu teknolojiye ilişkin birtakım çekinceler mevcuttur. Bu endişelerin başında, drone teknolojisinin yüksek bilgi toplama özelliğine sahip olmasından ötürü farklı amaçlara yönelik kullanılabilmesi ihtimali gelmektedir. Örneğin, Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti üzerinde insansız hava araçlarıyla uçuş gerçekleştiren Birleşmiş Milletler, mevcut insancıl sistemde insani krizlere taraflı yaklaşması hasebiyle güvenirlikten oldukça yoksun bir kurum olarak addedilir. Bu anlamda bu ülkelerde insansız hava araçlarıyla keşif yapan BM barış güçlerinin, elde ettikleri altyapısal verileri ne şekilde ne zaman ve kime karşı kullanacağına dair dünya devletlerinin ciddi şüpheleri vardır. Küresel sistemdeki mevcut krizlere adil ve kapsayıcı çözümler getirmek hususunda ikircikli bir tutum sergileyen BM’nin insansız hava araçlarıyla yapmış olduğu keşif uçuşları, tüm bu sebeplerle, hem uluslararası sistemde hem de Kongo ve Ruanda’da tepkiyle karşılanmıştır.[11] Bununla birlikte, insani kriz bölgelerine yardım yapmak maksadıyla gerçekleştirilen keşif uçuşlarından elde edilen verilerin hükümetlerin kendi çıkarlarını korumak maksadıyla kullanılıp kullanmayacağının da herhangi bir garantisi yoktur.[12] Bu endişeyi en çok küresel sistemin ötekileri olarak adlandırabileceğimiz İslam coğrafyaları ve 3. Dünya ülkeleri taşımaktır. Bunun sebebi, bilhassa BM’nin ve Batılı devletlerin uluslararası arenada insani ve hukuki bütün değerleri görmezden gelerek gerçekleştirdikleri ihlallerdir. Mevcut insani düzenin büyük bir kısmının Batılı aktörlerin elinde olduğu da düşünüldüğünde devletlerin yaşadığı güvenlik endişelerinin haksız olmadığı söylenebilir. Uluslararası arenadaki bu güvensiz ortam insansız hava araçlarının insani yardım sistemine entegre edilmesini ve kullanılmasını yavaşlatmaktadır. Drone teknolojisinin kullanımının pahalı olması da insani yardım sistemine bütünüyle entegre edilmesini zorlaştıran unsurlardandır. İnsani yardım aktörlerinin bu teknolojiye tamamıyla erişmesi de zordur. Öte yandan, drone’lar kriz coğrafyalarına gönderilen tonlarca yardımı taşıyacak güce ve kapasiteye de sahip değildir. İnsani yardımların gönderilmesinin hedeflendiği ve açlığı bir savaş aleti olarak kullanan ülkelerin, uçaksavar sistemlerini devreye sokarak tonlarca insani yardımı havada un ufak edebilme ihtimalleri de vardır. Benzer şekilde, BM ve Batılı ülkeler özelinde düşünüldüğünde, bu devletler kendi menfaatleri doğrultusunda, insani yardımın da arkasına gizlenerek, istedikleri ülkenin hava sahasını işgal edebilir ve savunma sistemlerine de zarar verebilirler. Manipülasyona oldukça açık olan drone’ların insani yardım sisteminde kullanılması meselesi, halihazırda onlarca krizle boğuşan küresel sistemin daha da alt üst olmasına neden olabilir.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen insani yardım sistemi içerisindeki bu değişim temayülleri umut vadedicidir. Çünkü insani talepleri karşılamada yetersiz kalan sistemin dinamiklerinin değişmesiyle ilgili atılan her adım çok önemlidir. Ve bu yeniliklerin insani yardım sistemini iyileştirdiği de açıktır. Ancak, insani yardım sisteminin aktörleri tek başına söz konusu yeniliklerin sisteme doğru bir şekilde adapte edilmesini sağlayamaz. Bu sebeple, çözülmemiş, dondurulmuş bir dolu krizin üst üste yığıldığı uluslararası arenada, insani yardım sisteminin iyileştirilmesi açısından gerekli olan yeniliklerin tamamı, devletlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve insani aktörlerin her birisinin stratejik işbirliğiyle sağlanabilecektir. İnsancıl sektördeki yardım aktörlerinin yüksek teknolojik yeniliklere erişim sağlayabilmesi de kamu ve özel sektörün bu alanda finansal yatırımlar yapmasıyla mümkün olacaktır. Ayrıca, insani yardımda drone teknolojisinin kullanımına ilişkin, ulusal ve uluslararası alanda hükümetlerin ve bölge insanının kuşkularını ortadan kaldıracak düzenlemelere gidilmesi de şarttır. İnsani yardım yapmak maksadıyla bölgede gerçekleştirilen keşif uçuşlarından elde edilen verilerin insancıl amaçlar haricinde hiç kimseye ve hiçbir şeye hizmet etmemesine yönelik caydırıcı tedbirler de alınmalıdır.

 


[1] Elaine Weidman-Grunewald, How technology can aid humanitarian response, 2015, https://www.weforum.org/agenda/2015/05/how-technology-can-aid-humanitarian-response/.

[2] Alice Obrecht, Alexandre T. Warner, More than just luck: Innovation in humanitarian action, ALNAP, 2016, s.16.

[3] Peter Townsend, How dangerous is technology?, 2017, https://blog.oup.com/2017/02/how-dangerous-is-technology/.

[5] Levi Maxey, The Technology of Humanitarian Assistance, 2017, https://www.thecipherbrief.com/the-new-technology-of-humanitarian-assistance.

[7] Levi Maxey, The Technology of Humanitarian Assistance

[8] Kasaija Philip Apuuli, The Use of Unmanned Aerial Vehicles (Drones) in United Nations Peacekeeping: The Case of the Democratic Republic of Kongo, 2014, https://www.asil.org/insights/volume/18/issue/13/use-unmanned-aerial-vehicles-drones-united-nations-peacekeeping-case.

[9] “The First Ever 3D Model of a Refugee Camp Made with UAV Imagery”, iRevolutions, https://irevolutions.org/2015/08/17/first-3d-model-refugee-camp/.

[10] “Video: Crisis Mapping Nepal with Aerial Robotics”, iRevolutions, https://irevolutions.org/2015/11/04/crisis-mapping-nepal-aerial-robotics/.

[12] Levi Maxey, The Technology of Humanitarian Assistance