Asurlulara Ninova adıyla başkentlik yapan ve 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman’la birlikte Osmanlı idaresine giren Musul, ulaşım yollarının kesişiminde kalması hasebiyle tarih boyunca askerî ve idari bir merkez olarak varlığını sürdürmüştür. Aşiret, etnik ve dinî unsurlarıyla bölgede mozaik ve kozmopolit bir yapıya sahip olan Musul, Selçuklulardan itibaren ve işgal edildiği 1918 yılına kadar barış ve hoşgörü içerisinde kalmıştır. Bu dönemin 400 yıllık sürecini Osmanlı hâkimiyeti altında geçiren Musul vilayeti, bölgede etnik ve dinî bakımdan çeşitliliğini koruyarak Ortadoğu toprakları üzerindeki merkezî konumunu sürdürmüştür. Irak’ın içerisinde ulaşım, ticaret ve su yollarını birleştirmesi hasebiyle kavşak konumunda olan Musul, Irak açısından hayati öneme sahiptir. Sünni bir Arap kenti olan Musul, Kerkük’ten sonra en fazla petrolün bulunduğu ve çevresi içinde yetişen zirai ürünler ile tarım ihtiyacını karşılaması dolayısıyla bölgede etkin bir siyaset izlemek isteyen grupların ya da aktörlerin ana hedefi olmaktadır.

2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve Koalisyon Güçlerinin “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adı ile başlattığı saldırılar sonrasında, Irak başta olmak üzere bölgede Sünni bir direniş başlamış; bu süreç, Ebu Mus’ab ez-Zerkavi liderliğindeki el-Kaide unsurlarının direnişin bir parçası haline gelmesine neden olmuş ve ardından DAEŞ’i var eden gelişmeler yaşanmıştır.[1] Saddam yönetiminin devrilmesiyle birlikte ülkede büyük bir güvenlik boşluğu oluşmuş ve bu durum DAEŞ unsurlarının bölgeden neşet etmesi sürecini beraberinde getirmiştir. DAEŞ’in Irak’ta etkinlik kazanması ise 2011 yılında ABD’nin Irak’tan çekilmesi ile başlamıştır. ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte İran’ın desteğindeki Nuri el-Maliki’nin tek adam olması, Sünni ve Kürt gruplar üzerinde mezhepsel endişelere yol açmıştır. Maliki’nin otoriter yönetimi ve Şii milislerin haksız uygulamalarını iyi kullanan DAEŞ, ilerleyen dönemlerde Sünni Arap aşiretlerin de desteğini alarak halk tabanında bölgedeki meşruluğunu sağlamlaştırıp sahada etkinlik kazanmıştır. Haziran 2014’teki operasyon ile Musul’u ele geçirdikten sonra da tüm dünyaya “İslam Devleti” olarak adını deklere etmiştir.

DAEŞ’in Musul’a girişi, ilerleyişi ve şehri alması oldukça kolay olmuştur. 6 Haziran 2014’te Musul’a giren DAEŞ -Musul’daki Sünni Arapların el-Maliki’nin mezhepçi ve baskıcı politikalarından rahatsız olmaları sebebiyle- Maliki yönetimine karşı olan Nakşibendi Ordusu, Ceyş el-Mücahidin, Ensar el-İslam gibi diğer silahlı Sünni gruplarında da desteğini alarak Irak ordusunu çok kısa sürede ağır bir yenilgiye uğratmıştır. DAEŞ’in kentteki hükümet konağı ve hastaneyi ele geçirmesinden sonra Irak askerleri ciddi bir direniş göstermeden ellerindeki silah, mühimmat ve diğer askerî araçları bırakarak 10 Haziran’da Musul’dan çekilmiştir. Irak ordusunun bu kadar kolay silah bırakmasının sebebi, dört gün içerişinde aldıkları ağır yenilgi olarak açıklanmaya çalışılsa da bu çok da inandırıcı görülmemiştir. Sonrasında Şii dinî lider Ayetullah Sistani’nin DAEŞ’e karşı yaptığı cihat çağrısı ile Şii militanlardan oluşan bir ordu kurulması çağrısı, bölgede bir yandan DAEŞ öte yandan aynı vahşette saldırılar yapan Şii Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) oluşumunun yer aldığı bir kıskaç yaratmıştır.

Musul’u ele geçiren örgüt, akabinde yaptığı açıklamada asıl hedefinin Bağdat ve Kerbela olduğunu belirtmiş ve 13 Haziran 2014 günü[2] cuma hutbesinde “eli silah tutan vatandaşlar, Irak’ı, halkını ve kutsal mekânları savunmak için gönüllü olmaya ve güvenlik güçlerine bu kutsal amaç için katılmaya” çağrılarak cihat çağrısında bulunmuştur.[3] Bu durum, Sistani’nin cihat çağrısı üzerine DAEŞ’e karşı toplanmaya başlayan Şii Haşdi Şabi milisleri ile DAEŞ arasında Musul’da bir mezhep savaşı çıkması endişelerini de beraberinde getirmiştir.

DAEŞ, Musul’a girdikten sonra Musul’un ulaşım yolları üzerinde olmasının avantajını kullanarak Irak için stratejik öneme sahip Sincar, Telafer ve Rabia’ya kadar ilerlemiştir. Örgütün bölgede bu denli hızlı ilerlemesi, uluslararası sistemde panik havası yaratarak bölgeye acil müdahale edilmesi düşüncesini beraberinde getirmiş, DAEŞ’e karşı bölgesel ve uluslararası bir koalisyon kurulması öngörülmüştür.

DAEŞ’in Musul’u ele geçirmesinden sonra bölgede yeni bir süreç inşa edilmeye çalışılmaktadır. ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonla yapılan operasyonda, hem bölgesel hem de küresel çapta söz sahibi olmak isteyen güçler bulunmaktadır. Şu an Irak’ta etkili olan aktörler İran, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Türkiye’dir. Ortak hedef Musul’u DAEŞ’ten temizlemek olsa da Türkiye’nin saf dışı bırakılmak istenmesiyle ve sahaya Şii milislerden oluşan Haşdi Şabi askerlerinin sürülmesiyle bölgede bir mezhep savaşına zemin hazırlandığı da gözlemlenmektedir.

Uluslararası Koalisyon’da bulunan küresel güçler:

Obama yönetimi ile birlikte Irak’ta bulunan askerlerini aşamalı şekilde çekmesine rağmen hâlâ bölgede en fazla asker Amerika Birleşik Devletleri’ne aittir. Geçen günlerde 615 askerini daha Irak’a gönderen ABD’nin bu ülkedeki toplam asker sayısı 5.262 olarak biliniyor.[4] İngiltere’nin ise bölgede 500’e yakın askeri bulunuyor. İngiltere’nin aynı zamanda Irak ve Peşmerge güçlerine eğitim ve danışmanlık verdiği de belirtiliyor. DAEŞ ile mücadele kapsamında Fransa 4.000 civarı, Almanya ise 150 askerini bölgede tutuyor. Peşmergeye eğitim veren ülkeler arasında İtalya da bulunuyor. İtalyanların bölgedeki asker sayısının 1.000’in üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Bölgede Hollanda’nın 150, Danimarka’nın 140, İsveç’in 70, Norveç’in ise 5 askeri bulunuyor.[5] Rusya ile İran ise DAEŞ ile mücadele kapsamında Irak’ın başkenti Bağdat’ta bir koordinasyon merkezi kurmuş durumda fakat bölgedeki asker sayılarına dair net bir bilgi bulunmuyor.

Musul’da DAEŞ ile mücadeleye katılan yerel unsurlar:

Ninova Bekçileri: Eski adı Haşdi Vatani olan ve Türkiye tarafından Başika Kampı’nda eğitilen Sünni bir gruptur. Başika’da eğitim gören 4.000 civarında, iyi donanımlı ve yetkin kişilerden oluşan bu Sünni milis güçleri, bölgede Musul’daki çatışmaların mezhep savaşına dönüşmemesi ve Sünni sivillerin katledilmemesi için dengeleyici bir unsur olarak varlık kazanmıştır.

Peşmerge: Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı olan ve operasyona karadan katılacak olan Peşmerge güçleri, harekâtın öncü aktörleri sayılmakta ve sayıları 20.000’i bulmaktadır.

Haşdi Şabi: Bölgedeki en tartışmalı ve en endişe duyulan unsur ise en az 15 ayrı silahlı grubu ve 43 Şii aşireti tek çatı altında toplayan Şii Haşdi Şabi grubudur. Grup, Musul’un DAEŞ tarafından ele geçirilmesinin ardından Şiilerin dinî lideri Sistani’nin cihat çağrısı üzerine oluşturulmuştur. İran’a yakınlığı ile bilinen bu grubun silahlı güçlerinin sayısı konusunda net bir veri yoktur. Irak merkezî hükümeti tarafından maddi olarak desteklenen grubun Irak ordusu üniforması giyip hareket ettiği de gelen haberler arasındadır. Öte yandan sayıları 3.500 ile 5.000 arasında olduğu tahmin edilen DAEŞ militanlarına karşı Musul’u geri almak adına yapılan cihat çağrısı ile 300.000 kişilik bir Şii milis grubun oluşturulması, bu güçlerin gerçekten DAEŞ ile savaşmak adına mı yoksa bölgede Sünni topluluğa karşı bir üstünlük kurmak için mi bir araya geldiği sorusunu da akıllara getiriyor. Zira Musul büyük oranda Sünni topluluğun yaşadığı bir şehir. Burada yaşayan Arap, Türkmen ve Kürtlerin büyük çoğunluğu Sünni. Bu sebeple bölgeye bu kadar fazla sayıda Şii militanın girmesi, bölgedeki çatışmanın mezhebî bir çatışmaya dönüşebileceği ve Sünni sivillere yönelik akıl almaz saldırılar düzenlenebileceği yönündeki endişeleri de arttırıyor. Zira daha önce Sünni çoğunluklu nüfusun yaşadığı Anbar’a giren Şii Haşdi Şabi militanlarının burada sivil Sünni erkeklere ağır işkenceler yaptığı, sivilleri taradığı ve benzeri uygulamalarıyla DAEŞ’ten hiçbir farklarının olmadığını göstermiş durumda. Böylesi bir tecrübeden sonra bu grubun operasyonda yer almaması gerektiği bölge halkı tarafından bilhassa vurgulanıyor. DAEŞ’in Musul’a girmesi üzerine iki yıldır devam eden Musul’a olası bir müdahalede operasyona kimin karadan kimin havadan destek vereceğine dair yapılan pazarlıklardan sonra, 16 Ekim 2016 tarihinde, Irak Başbakanı Haydar Abadi, yaptığı basın açıklamasıyla Koalisyon Güçlerine ait uçakların Musul’daki DAEŞ terör örgütü hedeflerini bombalamaya başladığını ve operasyonun fiilen başladığını duyurdu.

Bir ayını dolduran operasyonda henüz istenen sonuç alınamadı ve şehrin DAEŞ’ten temizlenmesi adına önemli bir ilerleme kaydedilemedi.

Sokak savaşlarında ve mahalle aralarında nasıl çatışacaklarına dair deneyimli olan DAEŞ militanları, bölgeye giren güçlere ağır yenilgi yaşatıyor. Irak ordusunda görevli eski Albay Galip el-Salih, Musul Operasyonu’nun gidişatı hakkında şunları söylüyor: “Çatışmalar Argup bölgesinde yoğun olarak devam ediyor. Terör örgütü DAEŞ aylardır bu saldırıya karşı hazırlık yaptı. ABD insansız hava araçları her hareketi gözetlediği için DAEŞ yer altında kazdığı tünellerle şehrin istediği bölgesine ulaşabiliyor. Militanlar tünelleri kullanarak şok saldırılarla her gün onlarca asker ve Şii milis öldürüyor. Diğer yandan örgüt kuzey, güney ve batıda tüm şehir merkezini adeta beton surlarla ördü. Yerel kaynaklar bu surların aşılmasının çok güç olacağını bildiriyor. ABD uçak ve helikopterlerinin yoğun desteğine rağmen ciddi bir ilerleme sağlayamayan Irak ordusu ve Şii milislere karşı DAEŞ’in en büyük silahı ise canlı bomba eylemleri. DAEŞ, intihar saldırılarında 400’den fazla Irak askerini ve Şii milisi öldürdü.

Oluşturulan güçlerin şehirde ilerleyememesinin en büyük sebebi olarak ise, sahada etkin olarak kullanılan tankların ve ağır mühimmatın, şehir bölgesinde ve mahalle aralarında işlevsiz kalması gösteriliyor. Bunun yanı sıra mahalle savaşları ve savunma ve taarruz hakkında bilgisi olmayan kara harekâtına katılan güçler de DAEŞ’e karşı yetersiz kalıyor.

 


[1] Can Acun, “Neo el-Kaide: Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)”, SETA Perspektif, Haziran 2014, Sayı 53, s. 1.

[2] “A Short Profile of Iraq’s Shi’a Militias”, http://www.refworld.org/docid/5538b4004.html (16 Kasım 2016).

[3] “Iraq ISIS Uprising: Ayatollah Ali Al-Sistani Calls for Shia Jihad to Defend Baghdad”, http://www.ibtimes.co.uk/iraq-isis-uprising-ayatollah-ali-al-sistani-calls-shia-jihad-defend-baghdad-1452520