15 Mayıs’ta Irak’ta gerçekleştirilen parlamento seçimlerinde dengeli bir sonuç ortaya çıktı. Oylama sonucunda Sünni ve Şii partilerin yanında Kürt partiler de parlamentoda yer aldı. Ülkede hükümet kurma görüşmeleri devam ederken, 17 Eylül 2018 tarihinde de genç siyasetçilerden 1981 doğumlu Enbarlı mühendis Muhammed Halbusi parlamento başkanı olarak seçildi. Genç Sünni parlamento başkanının ABD ve Suudi Arabistan ile yakın çalışan biri olduğu söyleniyor.


Irak seçimlerinden bir kare...

Bugün Irak’ta bir yandan Suudi Arabistan etkili olmaya çalışırken bir yandan da İran, Irak işgalinden sonra ülkede kurduğu hâkimiyet alanını korumak için mücadele ediyor. DAEŞ sonrası döneme tekabül eden seçim sürecinde toparlanmaya çalışan Irak’ta siyasi kırılganlıklar ve toplumun fay hatları hayatın her alanında hissedilmeye devam ediyor. Küresel ve bölgesel güçlerle yerel gruplar birleşik bir Irak için henüz bir mutabakata varamamış olsa da DAEŞ hadisesinden alınan dersler, ülkede yeni ve daha istikrarlı bir sürecin başlatılması zaruretini açıkça ortaya koymuş durumda. Ancak bütün yaşananlara rağmen Irak’ta hâlihazırda yerel aktörler kadar bölgesel aktörlerin çekişme ve mücadeleleri de sürüyor.

Arap Baharı sonrasında oluşan süreçte hiçbir yerel veya bölgesel güç istediğini alamadı. İran, DAEŞ’le mücadele adı altında ilk bakışta bölgedeki kaostan en kârlı çıkan ülke gibi gözükse de kurduğu psikolojik hâkimiyet fazla uzun sürmedi. Irak’ın Basra kentinde ekonomik ve sosyal gerekçelerle başlayan gösteriler, İran’ın Basra Konsolosluğu’nun basılmasıyla neticelendi.

İran’ın özellikle Irak’ın güneyinde tam hâkimiyet kurduğu düşünülürken meydana gelen bu beklenmedik gelişmeler, aslında Irak’taki siyasi ve askerî fay hatlarının ne kadar kırılgan ve sürprizlere açık olduğunu bir kere daha ortaya koydu. Şiilerin yaşadığı Basra kentinde çıkan olaylar, bölgede Arap milliyetçiliğinin giderek tırmanışta olduğunu gösteriyor. Söz konusu gelişmelerde Suudi Arabistan’ın son iki yıldır Arap milliyetçiliği bağlamında Irak’la geliştirdiği ilişkilerin önemli etkisi olduğu anlaşılıyor.

Bu süreçte İran’ı daha derinden sarsıp kaygılandıran mesele ise, 22 Eylül’de, çoğunlukla Arapların yaşadığı İran’ın Ahvaz kentinde, İran-Irak Savaşı’nın yıldönümü kutlamaları çerçevesinde düzenlenen askerî geçit töreni esnasında gerçekleştirilen saldırı oldu. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de hazır bulunduğu merasim sırasında düzenlenen saldırıyı Ahvaz Arap Demokratik Hareketi adında bir örgüt üstlendi. Uzun bir aradan sonra İran’ın bizzat kendi egemenliği altındaki topraklarda vurulması ise, hem ülke dışında tesis etmeye çalıştığı jeopolitik hâkimiyet konusunda hem de sınırları içinde güvenliği sağlama konusunda ciddi endişe ve tartışmalara yol açtı. Bu durumun Irak üzerinde de olumsuz yansımalarını beklemek mümkün.

Basra Körfezi kıyısında yer alan Ahvaz kenti, İran’ın dışa açılan önemli kapılarından biri. Tarihsel olarak Arapların toprak iddialarının sürdüğü bu bölge, devletin yatırım eksikliği sebebiyle fakirlik ve çevre kirliliği gibi ciddi sorunlarla boğuşuyor. Özellikle fakirlik bölgedeki gerginliğin en önemli ayağını oluşturuyor. Ayrıca Ahvaz kent merkezindeki askerî üs de halkın tedirginliğine yol açan bir diğer önemli tartışma mevzusu. Ahvaz’ın Irak sınırında bulunan bir şehir olması ve genel olarak Huzistan bölgesinin taşıdığı jeopolitik ağırlık dikkate alındığında, bu süreç İran açısından ciddi meydan okumalarla karşı karşıya kalabileceği gelişmelere yol açabilir.

İran’ın ideolojik, ekonomik, stratejik çıkar ve hedefleri, Irak’ı İran için vaz geçilmez kılıyor. Nitekim İran hâlihazırda bütün unsurlarıyla Irak’ın siyasi, kültürel, askerî, stratejik ve ideolojik alanlarında nüfuz sahibi. Başta su olmak üzere kara ve demir yolları inşası ve bağlantıları da İran’ın uzun vadedeki Irak projeksiyonlarda yer alıyor.

Diğer yandan Suudi Arabistan’da Veliaht Prens Muhammed b. Selman’ın yönetime gelmesinden sonra ülkenin kendi mezhebî kodlarını aşan yeni bir yaklaşımın benimsendiği görülüyor. Bu süreçte Prens Selman Irak’ta gerek Sadr gibi Şii dinî önderlerle gerekse devleti yöneten resmî kurumlarla görüşerek İran’ın buradaki etkisini kırmak için Arap milliyetçiliğini körüklüyor. Prens bu stratejisi çerçevesinde, 2017 yılında, Irak Merkezî Hükümeti Başbakanı Haydar el-Abadi ve Şii Sadr cemaati lideri Mukteda es-Sadr’ı Riyad’da ağırladı.

Suudi Arabistan, bölgedeki etkinliğini arttırmak adına siyasal olduğu kadar ekonomik ve kültürel çalışmalara da hız vermiş görünüyor. İki ülke arasındaki uzun sınırlar, dil birliği ve akrabalık bağları, ilişkileri canlı tutan en temel unsurlar.

Suudi Arabistan Irak’la olan ticari ve kültürel ilişkilerini geliştirmek ve 1990 yılından bu yana kapalı olan Suudi Arabistan-Irak sınır kapısını açmak için hazırlıklar yapıyor. Arar Sınır Kapısı’nın açılması, Iraklı Şii Araplar ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri derinleştirmesi yanında ekonomik olarak da iki ülke arasında önemli gelişmelere yol açacaktır. Irak devletine 10 milyon dolar bağış yapan Suudi hükümeti, güneyde de ekonomik yatırımlarını arttıracağı sözünü vermiş bulunuyor.

Ekonomik ilişkiler dışında Irak’ta kültürel yatırımlar yapmak da Krallığın öncelikli hedefleri arasında yer alıyor. Ayrıca Suudi Arabistan’ın özellikle “Arap dünyasının çıkarları”, “İslam dünyasının çıkarları” gibi klişe kavramlarla sosyal medya üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalıştığı da görülüyor. Bu politikalar çerçevesinde Necef’te Suudi Arabistan konsolosluğu açma projesi de kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Söz konusu kültürel çalışmalar kapsamındaki önemli ve etkili yatırımlar arasında Basra kentinde inşa edilmekte olan 130.000 kişi kapasiteli dünyanın en büyük stadı da var.

ABD Başkanı Trump’ın ekonomik ambargolarıyla karşı karşıya kalan İran, özellikle Irak’ın güneyinde etkili olmaya çalışan Suudi Arabistan’a karşı kendi içinde bulunduğu ekonomik zorluklardan dolayı ideolojik ve güvenlik esaslı politikalar dışında yanıt vermekte zorlanıyor. Suudi Arabistan’ın ise bilhassa Muhammed b. Selman ile birlikte bölgede daha cesur ve radikal adımlar atmaktan çekinmediği görülüyor. Bu noktada Suud için başta Yemen olmak üzere Lübnan ve Suriye’de süren gerginlik ve rekabetin Irak’ta da tırmanmasını beklemek mümkün.  

İran, Irak’ta Suudi Arabistan’ın yükselen etkisini kırmak adına mezhebî ve ideolojik unsurları ön plana çıkarmaya çalışsa da yaşadığı ekonomik ve diğer etnik ve kronik sorunlardan dolayı bazı zorluklarla karşı karşıya.

İki ülke arasındaki çekişme Kuzey Irak kontekstinde de devam ediyor. Geçen yılın 25 Eylül’ünde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) gerçekleştirdiği referanduma İran kesin bir şekilde karşı çıkarken, Suudi Arabistan daha muğlak bir tutum sergiledi. Hatta Suudi Arabistan Irak’taki etkinliğini arttırmak adına Kuzey Irak yönetimi ve buradaki gruplarla ayrı ayrı ekonomik ve siyasal ilişkiler geliştirdi. Hasılı, Irak’ın güneyinde Arap milliyetçiliği politikaları ön plana çıkarılırken, kuzeyinde ise Sünnilik etrafında gelişen bir siyaset izlenmeye başlandı. Suudi Arabistan Sünni Müslüman olmalarından dolayı Kürtlerle İran’a karşı daha yakın ilişkiler kurabileceğini düşünüyor. Krallık IKBY’nin uyguladığı bölgesel izolasyondan dolayı burada etkili olabileceğini hesaplarken, IKBY de referandumdan kaynaklanan siyasal izolasyondan kurtulmayı umuyor.

Kuzey Irak’ta bir yandan Suudi Arabistan etkinlik kurmaya çalışırken bir yandan da İran bir yıl aradan sonra hem güvenlik politikalarına öncelik vermeye hem de kuzeydeki Kürt parti ve gruplarla iletişimini geliştirmeye çalışıyor. Arap medyasına göre İranlı yetkililer bu hedefleri çerçevesinde Irak’ın kuzeyinde İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi ziyaret etmeyi planlıyor. Süleymani’nin temel amacı ise, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt partileri tek bir aday üzerinde anlaşmaya zorlamak. Hasılı Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) arasında isim konusunda yaşanan anlaşmazlık, geçtiğimiz günlerde Süleymani’nin de temasları sonucu çözüldü ve İran’ın kendine daha yakın gördüğü KYB’nin adayı Berham Salih cumhurbaşkanı adayı olarak açıklandı. Kürt aday üzerinden Suudi Arabistan ile İran’ın desteklediği adaylar arasında kıyasıya yaşanan rekabet, ülkeyi siyasal ve kültürel her alanda etkiliyor.  

Hâlihazırda İran, Irak’ta kurulacak yeni hükümette kendine yakın parti ve elitlerin güçlenmesi için çalışmalarına devam ediyor. Diğer yandan Suudi Arabistan da yeni hükümette Sünni ve Kürtlerin yanında Şiilerden Arap davasına önem veren ve Irak’ı Arap dünyasının bir parçası olarak gören, aynı zamanda İran etkisinden de rahatsız olan mezhebî grupların hâkim olmasını arzuluyor.

Irak, genel itibarıyla insan unsuru ve askerî gücü birbiriyle oldukça uyumsuz yapıları bir arada barındıran bir ülke. Sahip olduğu bu uyuşmaz toplumsal yapısından dolayı da hedefler, stratejiler ve kendisine yönelik tehditleri belirlemekte bir hayli zorlanıyor. Bu sebeple de yabancı güçlerin müdahalesine açık ülkeler sıralamasında en üstlerde olan ulus devletlerden bir tanesi olmaya devam ediyor.

Ancak öteden beri İran’ın ve son dönemlerde de Suudi Arabistan’ın Irak’taki nüfuz mücadeleleri, ülkede ciddi krizlere yol açma potansiyeli barındırması yanı sıra tam tersi bir etkiye de sebep olabilir. Zira Irak’ın Sünni bölgelerinin sisteme daha fazla entegrasyonu ve buralardaki halkların haklarının savunulması, Şii Arapların etnik manada daha fazla bilinçlendirilmesi, birleşik bir Irak için önemli bir ilk adım olabilir.