Temel Göstergeler
Resmi AdıÜrdün Haşimi Krallığı 
Yönetim BiçimiAnayasal Monarşi
BaşkentAmman (4 Milyon)
İklimiAkdeniz iklimine yakındır. Kışlar yağışlı ve serindir, yazlar sıcak ve kurak.
Yüzölçümü89.342 km2
Nüfusu9.455.802 (2016)
Nüfusun Etnik Dağılımı%98 Arap, %1 Çerkez, %1 Ermeni
Nüfus Artış Oranı%2.6
Coğrafi KonumuOrtadoğu'da bir Arap ülkesidir. Kuzeyinde Suriye, kuzey doğusunda Irak, güneyinde ve doğusunda Suudi Arabistan, batısında İsrail ve Batı Şeria ile sınır komşusudur.
Din%92 Sünnî Müslüman, %6 Hıristiyan, %2 Diğer
DilArapça (Resmî), İngilizce
Okuma Yazma Oranı%92
Milli Gelir38,7 milyar dolar
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir5,325 dolar
Reel Büyüme Oranı%2,8
İşsizlik Oranı%14,5
Enflasyon Oranı%18,7
Para BirimiÜrdün dinarı
Döviz Kuru(1 ABD doları= 0,7 Ürdün dinarı)
Ortalama Yaşam Süresi80 yıl
Ekonominin Sektörel DağılımıHizmetler %50,8, sanayi %46,9, tarım %2,3
Ana İhracat Kalemleri Gübre, tekstil ürünleri, potas, sebze, meyve
Ana İthalat KalemleriPetrol ürünleri, demir/çelik, araba/bisiklet parçaları, hububat, araç-gereç
Önemli Ticaret OrtaklarıABD, Irak, Suudi Arabistan, Hindistan
Diğer Önemli ŞehirleriIrbid, Zarqa, Balka, Mafraq
Sınır KomşularıIrak: 179 km, İsrail: 307 km, Suudi Arabistan: 731 km, Suriye: 379 km, Batı Şeria: 148 km

Ülke Tarihi

İslâm hakimiyetinden önce Bizans toprakları içerisinde yer alan Ürdün’ün özellikle kuzey kısımları Filistin ile birlikte Suriye (Bilâdüşşam) bölgesi içerisinde değerlendirilmiştir. Ürdün Hz. Ömer’in hilafeti zamanında 636 yılında fethedilmiş, ardından Emevî ve Abbasî hakimiyeti altında kalmıştır. Abbâsîler’in zayıflamasıyla 9. ve 10. yüzyıllarda Tolunoğulları ve Ihşidiler’in egemenliğine girmiş, ardından Fâtımîler bölgeyi kontrol altına almıştır. 12. yüzyılın başlarında Haçlılar ile Kahire ve Şam’daki beylikler arasında tampon bölge olan Ürdün, Selahaddin Eyyubî’nin bölgeyi fethi ile birlikte Eyyübîler’in, 13. yüzyılın ortalarından itibaren ise Memlükler’in hakimiyeti altına girmiştir. 15. yüzyılda Memlükler’in güç kaybetmesi ile yerel kabileler bölgede idareyi ele geçirmiş, Yavuz Sultan Selim’in 1516 yılındaki seferi ile birlikte Ürdün Osmanlı Devleti’nin bir parçası haline gelmiş ve 400 yıl Osmanlı toprağı olarak kalmıştır.

18. ve 19. yüzyıllarda Arabistan Yarımadası’nın kuzeyindeki kabilelerin baskısı ile Ürdün’de bedevî kabileleri isyan etmiş, hac yolu üzerinde önemli bir merkez olan bölgedeki bu isyanlar başarıyla bastırılmıştır. Vehhâbîlik hareketi bu dönemde Ürdün’ü de etkilemiş, 19. yüzyılın başlarında Ürdün’ü ele geçirip Suriye’ye yaklaşan Vehhâbî grupları Mehmed Ali Paşa tarafından bertaraf edilmiştir. Bu devirde çıkan kabile isyanlarını da Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa bastırmıştır.

Birinci Dünya Savaşı esnasında Şerîf Hüseyin’in Hicaz’daki isyanı Ürdün’ü de etkilemiş, 1918 sonunda Ürdün, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinden çıkarak Şerîf Hüseyin’in oğlu Faysal’ın yönetimi altına girmiştir. Faysal’ın 1920’de Fransızlar tarafından Suriye’den çıkartılmasından sonra kardeşi Abdullah Ürdün’e gelerek Şubat 1921’de kendini “Şarkî Ürdün Emîri” ilân etmiştir. İngilizler tarafından desteklenen Abdullah Ürdün’de İngiliz manda yönetiminin başına geçmiş ve otuz yıl yönetimi elinde tutmuştur. 25 Mayıs 1946’da İngilizler tarafından Ürdün’e bağımsızlık verilmiş, 24 Ocak 1949’da devletin adı “Ürdün Hâşimî Krallığı” (el-Memleketü’l Ürdüniyyetü’l-Hâşimiyye) ve Abdullah da bu devletin ilk kralı ilân edilmiştir.

1948 Arap-İsrail Savaşı, Ürdün açısından çok büyük siyasî, askerî ve sosyal sonuçlar doğurmuştur. Bu savaşta Ürdün ordusu Batı Şeria ile Doğu Kudüs’te konuşlanmış ve bu topraklar 1950’de resmen Ürdün sınırları içerisinde kalmıştır. Filistin göçüyle Ürdün topraklarına yarım milyon mülteci giriş yapmış ve Kral Abdullah'ın 1948'de Batı Şeria'yı ilhak etmesi, ülkenin nüfusuna fazladan 400 bin yerleşik Filistinli katmıştır. Böylece Ürdün bir anda nüfusunun üçte ikisi Filistinlilerden olan bir ülkeye dönüşmüştür. Genel olarak daha iyi eğitim almış, şehirli ve politize bir topluluk olan Filistinli mülteciler, Ürdün monarşisine karşı ilk örgütlü siyasal muhalefetin oluşmasına yol açmıştır.

1951’de bir suikast sonucu öldürülen Kral Abdullah’ın yerine geçen büyük oğlu Tallâl ertesi yıl psikolojik problemleri sebebiyle tahttan indirilmiş yerine oğlu Hüseyin geçirilmiştir. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda Ürdün sadece en verimli tarım bölgesi olan Batı Şeria'yı değil, Kudüs ve Beytüllahim turizm merkezlerini de kaybetmiştir. Ürdün, Batı Şeria'yı vererek yerleşik Filistin nüfusunun büyük kısmından “kurtulmuş”, ancak aynı zamanda Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nden 300 bin yeni mülteci almıştır.

1990-1991 yıllarındaki Körfez Krizi esnasında Saddam Hüseyin’i desteklemekle suçlanan Ürdün’e dış yardımlar kesilmiş, Körfez ülkelerinde çalışan onbinlerce Ürdünlünün sınır dışı edilerek ülkelerine gönderilmesi ekonomik açıdan büyük sıkıntıya yol açmıştır. 26 Ekim 1994’te ABD’nin aracılığıyla Ürdün ve İsrail arasında barış imzalanmış, ardından ABD’nin Ürdün’e malî yardımları artırılmıştır.

Kral Hüseyin, 1999 yılında ölmeden hemen önce kardeşi Prens Hasan’ı veliahtlıktan azlederek yerine oğlu Abdullah’ı veliaht tayin etmiştir. Bugün devletin başında, babasının ölümü ile başa geçen II. Abdullah bulunmaktadır.

Ekonomik Yapı

Ürdün Ortadoğu’nun petrol üretemeyen az sayıdaki ülkelerindendir. Ekonomisi hizmet sektörüne, turizme ve yabancı yardıma bağımlıdır. Suriye’deki iç savaşın da Ürdün üzerinde ekonomik, siyasî ve toplumsal açıdan olumsuz etkileri olmuştur. Hükümetin karşı karşıya olduğu diğer zorluklar ise yoksulluk, işsizlik, enflasyon ve bütçe açığıdır. 

Ülkede genel olarak yoksulluğun yaygın olduğunu söylemek mümkünse de, belirli kesimlerde varlıklı nüfusla yoksul halk tabakası arasında ciddi bir gelir eşitsizliği mevcuttur. Öte yandan hayat pahalılığı da ülkedeki bir diğer sorundur, zira Ürdün Ortadoğu’nun yaşam pahalılığı en yüksek olan ülkesi konumundadır.

Ürdün’de okuma yazma oranı, dünya ortalamasının çok üzerindedir. Ülke, sahip olduğu eğitim kurumları ile bölgenin gelecekteki cazibe merkezi olmaya adaydır. Toplumsal açıdan Ürdün, Ortadoğu’da Lübnan’dan sonraki en liberal ülke konumundadır. Liberalizm, hem sosyal alanda hem de ülkenin ekonomik gelişiminde geçerlidir. Bunun yanı sıra, Ürdün hummalı bir yapılanma içindedir. Amman başta olmak üzere, yeni evlerin, yolların ve yeni alışveriş merkezlerinin süratli bir şekilde inşası, Ürdün’ün tamamında büyük bir hareketliliğin olduğunu gösteren en önemli öğedir.

Siyasî Yapı

Anayasal monarşi ile yönetilen Ürdün’de 1952 anayasasına göre kurulan parlamento (meclisü’l-ümme), seçimle gelen milletvekillerinden oluşan millet meclisi ile (meclisü’n-nüvvâb) üyeleri kral tarafından tayin edilen senatodan (meclisü’l-a‘yân) oluşmaktadır. Ancak Kral Hüseyin döneminde 1967-1984 yılları arasında seçimler yapılmamıştır. Ülkede 1989’dan beri her dört yılda bir parlamento seçimleri yapılmaktadır. Pek çok siyasî partinin bulunduğu Ürdün’de başbakan ve kabine kral tarafından tayin edilmektedir.

Kasım 2010’da yapılan genel seçimlerde, koltukların büyük çoğunluğunu hükümet yanlısı bağımsız adayların alması ülkede geniş çaplı protestolara yol açmıştır. Muhalefetteki Müslüman Kardeşler ve onun siyasî uzantısı olan İslamî Hareket Cephesi seçimleri boykot etmiştir. Son belediye seçimlerinde Müslüman Kardeşler’e bağlı adaylar birçok belediyeyi kazanmıştır.

Ürdün Ortadoğu’nun en güvenli ülkelerinden biri konumundadır. İsrail’e yakınlığı ve özellikle İsrail’in güvenliği sebebiyle ABD ve İngiltere Ürdün’ü desteklemektedir. NATO üyesi olmamasına rağmen Ürdün askerî sahada yüksek teknolojiye sahiptir. Ürdün Ortadoğu’da Batı ülkeleriyle en iyi geçinen ülkelerden biri konumunda olup diplomatik yönüyle öne çıkmaktadır.

2011’de Ortadoğu coğrafyasında büyük değişim ve dönüşümlere sebebiyet veren Arap Baharı sürecinde Ürdün’de de çeşitli protesto gösterileri gerçekleştirilmiş, buna karşın hükümet sükuneti sağlamak için hayat şartlarının iyileştirilmesi adına birtakım düzenlemeleri hızlıca hayata geçirmiştir. Bunun yanı sıra Kral II. Abdullah kabineyi feshedip yeni bir kabine tayin etmiş ve böylece ülkede yaşanan olayların çevre ülkelerdekine benzer sonuçlar doğurmasının önüne geçmiştir.

Arap Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan Ürdün, Arap Ekonomik Birliği Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesidir.

Müslümanların Durumu

Bugün Ürdün nüfusunun neredeyse %60’ını Filistin ve Suriyeli mülteciler oluşturmaktadır. Ülkedeki Filistinliler uzun bir geçmişe sahip iken, Suriyeliler ülkelerindeki iç savaş sebebiyle 2011 yılından itibaren Ürdün’e yerleşmeye başlamışlardır. Ürdün’de 14 adet Filistin mülteci kampının yanı sıra, 1 milyona yakın da Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Bu kamplar 1948-1967 yıllarında işgalci İsraillilerce, vatanlarından zorla çıkarılan Filistinliler için oluşturulmuştur. Bu kampların tamamı Ürdün’ün güneyinde ve doğusunda yer almaktadır.

Ürdün’e ilk mülteci akını, 1948’deki Birinci Arap-İsrail Savaşı sırasında İsrail saldırılarından kaçan yaklaşık 800 bin Filistinliden 100 bininin Ürdün (Şeria) Nehri’nin doğu yakasına geçmesiyle gerçekleşmiştir. Ardından İsrail’in 1967’de altı günde bütün Filistin topraklarını, Sina Yarımadası’nı ve Golan Tepeleri’ni işgal ettiği savaşta göçün tek zorunlu istikameti Ürdün olmuştur.

Bu göçler neticesinde bugün Ürdün nüfusunun çok ciddi bir bölümü Filistin asıllıdır. Kısa adı UNRWA olan Yakın Doğu’daki Filistinli Mülteciler İçin Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma İdaresi’ne kayıtlı toplam 4,8 milyon Filistinli mülteciden 2 milyonu Ürdün’de bulunmakta ve bunların yaklaşık %17,2’si, yani 342 bini aynı kuruma bağlı 10 mülteci kampında yaşamaktadır (Filistin İstatistik Bürosu’na göre ise kayıtsız mülteciler ve yerinden edilmişler de eklendiğinde Ürdün’deki Filistinli sayısı 3 milyonu aşmaktadır). Ülkede ayrıca UNRWA’ya bağlı olmayan ama Ürdün yönetimince tanınan 3 gayriresmî kamp daha bulunmaktadır. Öte yandan Filistinlilerin çoğu, özellikle de vatandaş olanlar şehirlerde ikamet etmekte, 50’yi aşkın yerleşim biriminde bulundukları çevreyle bütünleşmiş bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedirler.

Ürdün, Filistinli mültecilere vatandaşlık veren ve onlara -kâğıt üzerinde de olsa- Ürdünlülerle aynı hakları tanıyan tek ülkedir. Ancak Ürdün yönetimi bu noktada Filistin’den göçenleri ayrı kategorilerde değerlendirmekte; özellikle Batı Şeria ve Gazze’den gelenlere farklı muamele etmektedir. Bunun temel sebebi 1948-1967 döneminde Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün Ürdün’ün egemenliğine geçmesi ve Ürdün yönetiminin 1988’e kadar bu topraklar üzerinde hak iddia etmesidir. Bunun doğal bir sonucu olarak, Batı Şeria’dan gelen Filistinlileri Ürdün vatandaşlığına kabul ederken, 1948-67 döneminde Mısır’ın idaresi altında olan Gazze’den 1967 işgaliyle birlikte Ürdün’e sığınanlara kesinlikle vatandaşlık vermemektedir. Bugün sayıları 120 bine ulaşan Gazze kökenli mültecinin çoğu Ceraş ile Hıttin kamplarında yaşamaktadır.

Suriyeli mülteciler ise genellikle Suriye’nin Deraa şehrinde yerinden edilmiş insanlardır. Bunun yanında sayı itibariyle daha az da olsa Hama’dan gelenler de bulunmaktadır. Ürdün devleti Suriyeli mültecilere çalışma, eğitim ve sosyal alanlarda hak tanımamaktadır. Genellikle Suriye sınırında kurulan kamplarda ve küçük şehirlerde yerleşen mültecilere BM tarafından aylık 50 dolar verilmektedir. Suriyeli mültecilerin temel insanî ihtiyaçların dışında en büyük sıkıntısı eğitimden mahrum kalmaları ve herhangi bir geleceklerinin olmamalarıdır.

Türkiye-Ürdün İlişkileri

Türkiye ile Ürdün arasındaki ilişkilerin temelini 11 Ocak 1947 tarihli “Dostluk Anlaşması” oluşturmaktadır ve iki ülke arasında bugüne kadar 40’ın üzerindeki antlaşma imzalanmıştır. Türkiye ve Ürdün’ün bölgesel meselelere yaklaşımları büyük ölçüde örtüşmektedir. Filistin meselesinin iki devletli temelde çözümlenmesi, Kudüs’ün ve buradaki kutsal mekanların statülerinin korunması ve Filistin halkının meşru haklarının savunulması konularında iki ülke hemfikirdir. Öte yandan Suriye’de devam etmekte olan iç savaşın sona erdirilmesi ve Suriye halkının talep ve beklentileri doğrultusunda krize siyasî bir çözüm bulunması hususunda da iki ülke görüş birliği içerisindedir.

Türkiye ile Ürdün arasındaki ticarî ve ekonomik ilişkiler de son yıllarda büyük ivme kazanmıştır. 2009 yılında imzalanan serbest ticaret antlaşması ile iki ülke arasında 2010 yılında 500 milyon dolar seviyesinde seyreden ticaret hacmi on yıldan az bir sürede yaklaşık iki katına çıkarak 1 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Ancak Ürdün hükümeti 2018 yılı Mart ayında aldığı bir kararla, iki ülke arasındaki serbest ticaret anlaşmasını, yerli sanayi ve tarım sektörlerini korumak adına askıya aldığını açıklamıştır.

İki ülke arasındaki sosyal ve kültürel ilişkilerin, toplumlar nezdinde sıcak ve yakın düzeyde olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle Arap Baharı sonrası süreçte yaşanan krizler nedeniyle, Arapça eğitiminde Türk vatandaşlarının Ürdün’e olan ilgisi daha da artmıştır. Buna mukabil her yıl Türkiye’yi ziyaret eden Ürdün vatandaşlarının sayısı 10 bin civarındadır.