Temel Göstergeler
Resmi AdıRusya Federasyonu
Yönetim BiçimiBaşkanlık tipi cumhuriyet/Federasyon
BaşkentMoskova (10 milyon)
Bağımsızlık Tarihi24 Ağustos 1991
Yüzölçümü17.075.200 km²
Nüfusu146.8 Milyon (2017)
Nüfusun Etnik Dağılımı%77.7 Rus, %3.7 Tatar, %1.4 Ukraynalı, % 1.1 Başkurt, %1 Çuvaş, %1 Çeçen, %13 diğerleri.
Sınırları Toplam19.961 km
İklimiGeneli itibariyle ılıman iklim kuşağında yer alan Rusya, Karadeniz kıyılarında görülen subtropikal iklimden, yıllık sıcaklık farkının 80°C’ye vardığı Güney Sibirya’daki sert karasal iklime ve kuzeydeki kutup iklimine kadar değişen bir iklim mozaiğine sahiptir. Ülkenin kuzeyi Arktik kuşağında bulunurken, güneyde Karadeniz kıyılarında subtropikal iklim özellikleri görülmektedir. Doğu Sibirya karasal iklimin etkisi altındayken, Rusya’nın uzak doğusu muson yağmurları nedeniyle yıllık 1.000 mm3 yağış almaktadır.
Coğrafi KonumuAsya’nın kuzeyinde Kuzey Pasifik Okyanusu ve Avrupa arasında Kuzey Buz Denizi’ne uzanan ülke, 14 ülkeyle sınır komşusudur. Ülkedeki Ural Dağları’nın batısında bulunan alan Avrupa kıtası içinde sayılmaktadır.
KomşularıAzerbaycan 284 km, Beyaz Rusya 959 km, Çin (güneydoğu) 3.605 km, Çin (güney) 40 km, Estonya 290 km, Finlandiya 1.313 km, Gürcistan 723 km, Kazakistan 6.846 km, Kuzey Kore 17.5 km, Letonya 292 km, Litvanya (Kaliningrad Oblast) 227 km, Moğolistan 3.441 km, Norveç 196 km, Polonya (Kaliningrad Oblast) 432 km, Ukrayna 1.576 km.
İdarî Bölümler49 bölge, 21 cumhuriyet, 10 özerk yöre, 6 yurt, 2 federal şehir ve 1 özerk bölge
Din%50 Ortodox Hristiyan, %2 Katolik Hristiyan, %15 Müslüman, yüksek oranda Ateist
DilRusça (Resmî Dil), Tatarca, Çeçence, diğer diller
Okuma Yazma Oranı%99,5
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir8.708 dolar
Milli Gelir1.280 milyar dolar
Reel Büyüme Oranı%1
Enflasyon Oranı%2.5 (2017)
İşsizlik Oranı%5 (2018
Ortalama Yaşam Süresi64 yıl (erkek), 76 yıl (kadın)
Doğal KaynaklarıDoğalgaz, kömür, mineraller, kereste
Başlıca Ticaret OrtaklarıÇin, Almanya, Hollanda, ABD, Belarus, İtalya, Türkiye

Ülke Tarihi

Ülkenin tarihsel kökenine dair yapılan araştırmalar Rusların bugün bulundukları coğrafyaya ne zaman, nasıl ve nereden geldikleri net olarak tespit edememektedir. M.Ö. 8. yüzyıl civarında Kuzey Karadeniz kıyılarına yerleşen Yunan kolonileri ve Rus-Ukrayna step bölgelerine yerleşen İskit ve Sarmatların bu bölgenin bilinen en eski yerleşimcileri olduğu kabul edilmektedir.

Rusların 9. yüzyılda kurulan Kiev Knezliği ile tarih sahnesine çıkmış, Kiev Knezliği 13. yüzyıl ortalarına kadar ayakta kalmış ve 1240 yılında Moğollar tarafından yıkılmıştır. Altın Orda Devleti’nin Güney Rusya’yı iki yüzyıl hakimiyeti altında tutmuş, bu süreçte Moskova, Rusların siyasî merkezi olarak öne çıkmaya ve Moskova Knezliği de Kiev Knezliği’nden kalan boşluğu doldurmaya başlamıştır. 15. yüzyılın ortalarında III. İvan yönetiminde Altın Orda Devleti kontrol altına alınmış, İstanbul’un Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesiyle birlikte Rusya Bizans’ın halefi olarak kendisini öne çıkarma çabası içine girmiştir.

Rusya’nın 16. yüzyılın ortalarında IV. İvan tarafından kurulan Rus Çarlığı güçlü bir devlet yapılanmasına kavuşmuş, bu asrın sonlarından itibaren Orta Asya coğrafyasında İngiltere ile Rusya arasında büyük bir güç mücadelesi başlamış, sömürgeci bir anlayışla bölgeye yönelen iki ülkenin mü- cadelesinden en büyük zararı bölgedeki Türk hanlıkları görmüştür. Çarlık Rusyası bu yüzyıldan itibaren 19. yüzyılın sonlarına kadar Orta Asya coğrafyasındaki Türk devletlerine karşı büyük bir işgal  hareketi sürdürmüştür.

Birinci Dünya Savaşı sonrası Çarlık Rusyası yıkılmış, 1917’de gerçekleşen Bolşevik Devrimi’ni takip eden süreçte Sovyetler Birliği kurulmuştur. Bu süreçte başkent Moskova’ya taşınmış, ihtilal karşıtları ile kanlı bir içsavaşa girişilmiştir. 1917-1922 yılları arasında devam eden savaşta yaklaşık 3 milyon insan hayatını kaybetmiştir. İç savaşın ardından Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan gibi geçici bağımsızlık dönemi yaşayan devletler tekrar ele geçirilmiş, Ukrayna, Belarus ve Transkafkasya ile birleşilmiş ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği oluşturularak anayasası 6 Temmuz 1923’te yürürlüğe girmiştir. Bu birliğe daha sonra 1924’te Özbekistan ve Türkmenistan, 1929’da da Tacikistan katılmıştır.

SSCB, ilk dönemde dış politikada genel olarak barış yanlısı bir politika izlemiş ve Almanya, Türkiye, İran, Afganistan gibi devletlerle çeşitli paktlar, tarafsızlık antlaşmaları imzalamıştır. Lenin’in 1924’te ölmesinin ardından devletin başına geçen Josip Stalin sanayileşme ve ziraî kolektifleşme konularında oldukça katı politikalar uygulamıştır. Bu süreçte din hayatın dışına çıkartılmış, kiliseler kapatılarak müze ya da lokale çevrilmiş, eğitim kilisenin kontrolünden alınarak mal varlıklarına el konulmuştur. Her alanda Ruslaştırma politikası uygulanmaya başlanmış, eğitimde Rusça zorunlu dil haline getirilmiş, Rus/ Slav olamayan toplulukların alfabeleri (Ermenistan, Gürcistan ve Baltıklar hariç) Kril alfabesine dönüştürülmüştür

İkinci Dünya Savaşı da her ne kadar savaşın galip ülkeleri arasında yer alsa da Sovyetler Birliği için  oldukça ağır sonuçlar doğurmuştur. Savaşta yaklaşık 7.5 milyon asker, 6-8 milyon sivil insan yaşamını yitirmiş, 25 milyon insanın evi tahrip edilmiş, ülkede altyapı büyük zarara uğratılmış, sanayi kuruluşları ve işyerleri yok edilmiştir.

Savaşın ardından Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyası Sovyet Rusya’nın nüfuz sahasına bırakılmış ve 1990’lara kadar yaklaşık yarım yüzyıl devam eden Soğuk Savaş dönemi başlamıştır. Bu dönemde dünya ABD ve Sovyetler Birliği’nin başını çektiği iki kutuplu bir mücadele alanına dönüştürülmüştür. 2. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda ABD öncülüğünde NATO kurulmuş (1949) ve savaştan olumsuz etkilenen Avrupa ekonomileri Marshall Planı ile güçlendirilmiş, buna karşılık Doğu Bloğunda ise Rusya öncülüğünde COMECON (1949) ve Varşova Paktı (1955) gibi girişimler öne çıkmıştır.

Stalin’den sonra yönetime gelen Nikita Kruşçev, bir önceki dönemin politikalarını eleştirilerek “de-Stalinizasyon” sürecini başlatmıştır. 1961 yılında Berlin Duvarı’nın örülmesi ve 1962 yılında ABD’nin Türkiye’ye, Sovyetler Birliği’nin de Küba’ya nükleer başlıklı füze yerleştirmesi ile başlayan Küba Krizi, Soğuk Savaş’ı derinleştirici bir etki yaratmıştır. Sovyetler Birliği 1978 yılında Afganistan’ı işgal etmiş, ancak yaklaşık 10 yıl süren işgal sonunda ABD’nin de desteğiyle ağır bir yenilgiyle karşı karşıya kalmıştır.

1985 yılında yönetime gelen Mikhail Gorbaçov, artık ayakta durmakta zorlanan Sovyetler Birliği’nin ömrünü uzatmak için “açıklık” (glasnost) ve “yeniden yapılanma” (perestroika) gibi hamleler gerçekleştirmiş, fakat 1990’lara gelindiğinde Sovyetler Birliği dağılarak son bulmuştur.

Bu süreçte Rusya, önce büyük bir ekonomik bunalım süreci yaşamış, ardından 2000’li yıllardan itibaren yeniden toparlanmaya başlamıştır. Bu süreçte Rusya temel stratejisini eski SSCB içerisinde yer alan devletler üzerindeki etkinliğini kaybetmemek olarak belirlemiştir.

Rusya bu bağlamda sözkonusu ülkelere yönelik sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel müdahalelerini çeşitli biçimlerde sürdürmektedir.  yaşanan siyasi süreçlere ve iç sorunlara müdahil olarak kendisi için avantaj oluşturmaya çalışmaktadır. Rusya bu noktada askerî operasyon ve işgal grçekleştirmekten de çekinmemiş, önce kendi toprakları içerisinde yer alan Çeçenista’ı işgal etmiş, ardından 2008 yılında Gürcistan’a yönelik askerî ve siyasî bir operasyon düzenlenmiş, Ukrayna, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkelerde yaşanan siyasî süreçlere müdahail olmuş ve son olarak 2014 yılında Ukrayna sınırları içerisinde yer alan Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne müdahale etmiş ve gerçekleştirdiği askerî operasyonun ardından 17 Nisan 2014 tarihinde Kırım’ı ilhak ettiğini açıklamış ancak bu ilhak birkaç devlet dışında uluslararası alanda kabul görmemiştir.

Siyasî Yapı

İki parlamentolu bir başkanlık sistemi ile yönetilen Rusya Federasyonu çeşitli federal yapılardan oluşmaktadır. Bu federal yapılar hukuki açıdan eşit birimler sayılmakta olup, aşağıdaki gibi sıralanabilir: 21 Cumhuriyet (ya da Federe Cumhuriyet), 46 Oblast (Rusya’nın bölgeleri; il), 9 Kray (büyük il), 2 Federal kent yönetimi (Moskova ve St. Petersburg), 1 Özerk Oblast (özerk il/Yahudi Özerk Oblastı), 4 Özerk Okrug (küçük özerk İl).Bütün bu federal birimler 9 büyük Federal Okrug (çevre) birimi içine alınıp, bu yerlere bağlanmışlardır. Rusya Federasyonu'na bağlı 21 cumhuriyetin her birinin kendi ayrı anayasası ve devlet başkanı (President) vardır. Bu anayasaların Rusya Federasyonu Anayasası'na uyumlu olması ve onunla çelişmemesi gerekmektedir.

Ülkeyi Devlet Başkanı yönetir. Başbakan başkanlığındaki hükümet de yürütme yetkisine sahiptir. Yasama yetkisi ise, Duma (Federal Meclis’in alt kanadı) ve Federasyon Kurulu’ndan (Federal Meclis’in üst kanadı) oluşan Federal Meclis’e aittir.

Anayasa uyarınca yürütme erkinin başı konumundaki Devlet Başkanı, altı yılda bir halk tarafından seçilmektedir. Başbakan, anayasa gereğince Devlet Başkanı tarafından atanmakta ve yine Devlet Başkanının onayını alarak hükümeti oluşturmaktadır. Hükümetin göreve başlaması için Başbakanın Duma’dan güvenoyu alması gerekmektedir.

Federal Parlamento'nun iki kanadı bulunmaktadır: Bunlardan Federasyon Konseyi, her bir federe birim tarafından atanan ikişer temsilciden oluşmaktadır. Parlamento’nun alt kanadı Devlet Duması’nın ise 450 üyesi bulunmaktadır.

Ekonomik Yapı

Rusya, sahip olduğu zengin doğalgaz ve petrol kaynakları ile enerji alanındaki baş aktörlerden biri konumundadır. Bu iki önemli kaynağın yanı sıra, kömür, alüminyum, bakır, demir, elmas, altın, gümüş maden kaynakları ve ormancılık ürünleri bakımından da Rusya dünyanın önde gelen ülkeleri arasındadır. Doğal kaynak üretimi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana artış göstermiştir.

Ülke geniş yüzölçümü, emek gücü, doğal kaynakları ve gelişmiş sanayisi ve hepsinden önemlisi Soğuk Savaş döneminden bu yana hinterlandındaki ülkeler üzerinde sahip olduğu etki gücü ile dünyanın belli başlık ekonomileri arasında yer almaktadır. Her ne kadar Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takip eden süreçte ekonomik ciddi bir kriz ve bocalama süreci yaşanmışsa da, son yıllarda yapılan hamlelerle genel ekonomik durumun ivme kazandıpı ve toparlandığı söylenebilir.

Ülkede 2008 yılından bu yana sürdürülmekte olan kalkınma vizyonu “Strateji 2020” kapsamında, ilaç, otomotiv, hafif sanayi gibi birtakım sektörlerin ve %6-7 oranında sürdürülebilir büyümenin yakalanarak dünyanın ilk 5 ekonomisi içerisine girilmesi hedeflemektedir.

Rusya son olarak 2017 yılında 357 milyar doları ihracat, 227 milyar doları ithalat olmak üzere toplamda 584 milyar dolarlık bir ticaret hacmi yakalamıştır. Yine 2017 yılı verilerine göre ihracatta ilk sıralarda, ham petrol yağları, taşkömürü, topak ve benzeri katı yakıtlar, demir/alaşımsız çelikten yarı mamuller, buğday ve mahlut, işlenmemiş alüminyum yer almaktadır. İthalatta ise  ilk sırada ilaç, elektrikli cihazlar, kara taşıtları için aksam, parçaları, otomobil, bilgi işlem makineleri yer almaktadır.

2017 yılında Türkiye, Rusya’nın ihracatında 5., ithalatında ise 16. Sırada yer almıştır. Ülkenin ihracatında ilk 5 ülke, Çin, Hollanda, Almanya, Belarus ve Türkiye; ithalatta ilk 5 ülke ise, Çin, Almanya, ABD, Belarus ve İtalya yer almatkadır.

Türkiye-Rusya İlişkileri

Türkiye Soğuk Savaş yıllarında ABD’nin yanında dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin karşısında yer almış, Soğuk Savaş sonrası dönemde ikili ilişkiler her geçen yıl yükselen bir ivmeyle olumlu yönde seyretmiştir. 2015 yılı sonlarında Suriye İç Savaşı ile bağlantılı olarak yaşanan uçak krizinin ardından ilişkiler kopma noktasına gelmişse de, bu süreç uzun sürmemiş ve her iki ülkenin karşılıklı olumlu yaklaşımı ile yeniden güçlendirilmeye başlanmıştır. Bugün küresel siyasete ilişkin pek çok alanda ve özellikle Suriye’de yaşanan küresl savaşta Türkiye ile Rusya arasında güçlü ve yakın bir işbirliği bulunmaktadır.

İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler de oldukça güçlüdür. 2010’ların başlarında 40 milyar dolar seviyelerini zorlayan ticaret hacmi, son yıllardaki düşüşe rağmen yine de çok yüksek seviyededir ve Rusya halen Türkiye’nin en önemli ticari ortağı konumunu muhafaza etmektedir. İki ülke arasındaki karşılıklı yatırımlar 10’ar milyar dolar düzeyinde olup, Rusya’da bugüne kadar  Türk şirketlerince hayata geçirilen 2000 civarındaki projenin toplam maliyeti 60 milyar doların üzerindedir.

Öte yandan iki ülke arasındaki stratejik işbirliği enerji alanına da yansımaktadır. Türkiye’nin başat enerji tedarikçisi konumundaki Rusya, aynı zamanda Akkuyu Nükleer Santrali ve TürkAkım gibi iki önemli projede de Türkiye ile işbirliği halindedir.

Türkiye ile Rusya arasındaki bir diğer güçlü alan da turizmdir. Dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olan Türkiye’yi yılda 30 milyonun üzerinde turist ziyaret ederken, bu sayının 4 milyondan fazlasını Rus vatandaşları oluşturmaktadır.

Müslümanların Durumu

Tarihsel ve siyasi açıdan bakıldığında Rusya, İslam’a ve Müslümanlara karşı en büyük zulümleri uygulayan devletlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Çarlık Rusyası döneminden bu yana Rusya, Kırım’dan Kafkasya’ya, Maveraünnehir’den Orta Asya steplerine kadar çok geniş bir coğrafyada Müslümanlara uyguladığı soykırım, katliam, zorunlu sürgün ve asimilasyon politikaları uygulamıştır. Söz konusu coğrafyada yaşayan milyonlarca insan yüzlerce yıldır Rus zulmüne maruz kalmış, hayatlarını kaybetmiş, vatanlarını terk etmek zorunda kalmış, asimile edilerek dinî ve kültürel değerlerinden uzaklaştırılmıştır.

Bugün Rusya, halkı ve yönetimi Müslüman olmayan ülkeler içerisinde oransal ve rakamsal olarak en yüksek sayıda Müslümanı barındıran ülkelerden biri konumundadır. Öyle ki ülkedeki Müslümanların sayısı 20 milyona yakındır ve Müslümanların ülke nüfusuna oranı ise %15 civarındadır. Ülkedeki Müslümanların önemli bir bölümü özerk bölgelerde yaşam sürmektedir. Başkent Moskova’da ise 2 milyon kadar Müslüman bulunduğu tahmin edilmektedir.

Rus toplumundaki İslamofobik tutum oldukça yüksek düzeydedir. Uygulanan küresel manipülasyonların da etkisiyle İslam’ı terör ve şiddetle özdeşleştiren yaklaşımın Rusya’da da oldukça yaygın olduğu söylenebilir. Ancak buna karşın son yıllarda ülkede İslamiyet’e yönelimin giderek arttığı gözlemlenmektedir. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde uygulanan politikalarla halkın içine düştüğü manevî boşluğun bunda payı büyüktür.

Öte yandan Putin yönetiminin de siyasî düzlemde İslam’a karşı son yıllarda ılımlı bir politika izlediği, bu yolla ülkesindeki Müslüman nüfusu kontrol etmeyi hedeflediği görülmektedir. 2015 yılında Avrupa’nın en büyük camisi konumundaki Moskova Merkez Cami’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla açılması, Tataristan ve Çeçenistan gibi özerk bölgelerde İslamî eğitime destek verilmesi gibi gelişmeler bu yaklaşımın bir yansıması olarak öne çıkmaktadır.