Temel Göstergeler
Resmi AdıKuzey Osetya (Alanya) Cumhuriyeti
Yönetim BiçimiRusya Federasyonu içinde Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi’ne bağlı özerk cumhuriyet
Özerklik Tarihi1996
BaşkentVladikavkaz (300.000)
Yüzölçümü8.000 km2
Nüfusu700.000
Nüfusun Etnik Dağılımı%65 Oset, %21 Rus, %4 İnguş, %2,5 Ermeni, %2,5 Kumuk, %1 Gürcü, %4 diğer
İklimiKarasal iklim hâkimdir.
Coğrafi KonumuKuzey Kafkasya’da yer alan Kuzey Osetya’nın doğusunda İnguşetya, batısında Kabardey-Balkarya, kuzeyinde Stavropol Krayı ve güneyinde Gürcistan ve çok az devlet tarafından tanınan Güney Osetya bulunur.
Komşularıİnguşetya, Çeçenistan, Kabardey-Balkar, Stavropol Krayı, Gürcistan
DilRusça, Osetçe
Din(Yaklaşık veriler) %50 Hristiyan, %30 Müslüman, %20 diğer
Ortalama Yaşam Süresi75,6 yıl
Para BirimiRus Rublesi
Gayrisafi Bölgesel Gelir (GRP)2,5 milyar dolar (2018)
Kişi Başı Milli Gelir2.950 dolar (2018 IMF)
İşsizlik Oranı%13,4 (2019)

Tarihî Arka Plan

Kuzey Kafkasya, Müslüman ve Hristiyan dünyanın buluştuğu ve Avrupa ile Asya’nın birbirinden ayrıldığı bir bölge olması sebebiyle jeopolitik olarak önemli bir konuma sahiptir; dolayısıyla bölge her zaman büyük devletlerin çıkarlarının çatıştığı bir coğrafya olagelmiştir.

16 ve 17. yüzyıllarda Kuzey Kafkasya, bu bölgede hâkimiyet kazanmaya çalışan Osmanlı ile İran Safavi Devleti arasında devam eden mücadeleye sahne olmuştur. Yine 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kuzey Kafkasya siyasi arenasına dâhil olan bir başka güç ise Rusya’dır. Çarlık Rusya ordusunda general olan ve aynı zamanda Kafkas Savaşı adlı kitabın yazarı olan Vasiliy Potto’ya göre, IV. İvan’dan başlayarak hemen hemen bütün Rus çarları, Kafkasya üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmıştır; hatta “Kafkasya hâkimiyeti fikri, Rus tarihinde kalıtsal hâle gelmiştir.” Bununla birlikte, Rusya’nın Kuzey Kafkasya’ya yönelik dış politikasının temel amacı, 16. yüzyıl sonlarına doğru zaten yeterince zayıflamış olan İran ile askerî-politik bir ittifak kurarak Osmanlı’nın bu bölgedeki varlığına karşı koymak şeklinde gelişmiştir.

Rusya’nın Kuzey Kafkasya’yı istila etmesi kolay olmamış, bu süreç birkaç yüzyıla yayılmıştır. Bu istilaya karşı koymak için İmam Mansur, Gazi Muhammed, Hamzat Bek, Şeyh Şamil gibi liderler önderliğinde birçok defa bir araya gelen Kuzey Kafkasya halkları, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Rus istilalarına direnmiştir. 19. yüzyılla birlikte başlayıp yüzyılın ikinci yarısında (1864) sona eren Kafkas Savaşı neticesinde, yüz binlerce insan Osmanlı’ya sürgün edilmiş ve bölgede asırlar boyu devam eden siyasi, etnik, dinî ve kültürel düzen yıkılmıştır. Kafkas Savaşı’ndan sonra birkaç ayaklanma başlatılmışsa da bunlar Rusya tarafından kanlı bir şekilde bastırılmış ve 19. yüzyılın ikinci yarısında, Kuzey Kafkasya tümüyle Rusya’nın idari ve askerî hâkimiyetine girmiştir.

Beyaz ve Kızıl orduların arasında geçen Rus İç Savaşı’ndan (1917-1922) sonra ortaya çıkan kolektifleştirme ve komünist rejim dayatmaları sırasında ise; ulusal aydınların, Müslüman din adamlarının ve varlıklı ailelerin kitlesel imhası başlatılmıştır. Sovyetler Birliği yönetiminin izlediği bu politika, Kuzey Kafkasya’da önce örgütlü ayaklanmalara, daha sonra ise 2. Dünya Savaşı’na kadar mücadelesini sürdürecek olan partizan grupların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Erkek nüfusun neredeyse tamamının cephede bulunduğu 2. Dünya Savaşı yıllarında, çoğunlukla kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan Çeçen-İnguş ve Karaçay-Balkar halkları, Orta Asya’ya sürgün edilmiştir. Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’nde devlet baskıları azalamaya başlamış ve Nikita Kruşçev’in iktidarda bulunduğu 1957 yılından sonra da söz konusu halkların ana vatanlarına dönmelerine izin verilmiştir.

Entelektüelleri, ilim ve din adamlarını yok eden Sovyet yönetimi, Kafkasya insanını Rus öğretmenler aracığıyla sıradan bir Sovyet vatandaşına dönüştürmeyi planlamıştır. Nitekim 1960’lara gelindiğinde, bu planın başarıya ulaştığı düşünülmüş ve tüm bölge halklarının Sovyet ideallerine sadık birer yurttaş olduğu varsayılmaya başlanmıştır; ancak durumun hiç de göründüğü gibi olmadığı 1980’lerde anlaşılmıştır. Bu tarihlerde Glasnost (açıklık) ve Perestroika (yeniden yapılandırma) politikaları ile Sovyet yönetiminin azınlıktaki halklara uyguladığı baskıların ve sansürün hafiflemesi, hatta bazı üye devletlerin Sovyetler Birliği’nden ayrılmak üzere harekete geçmesi üzerine, Kuzey Kafkasya halkları arasında da ulusal hareketler ortaya çıkmıştır.

Sovyet döneminde, genellikle iktidarda etnik Rus yöneticilerin olduğu Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yapılan ilk gerçek ve rekabetçi seçimlerde, iktidara yerli ulusal hareketlerin temsilcileri gelmiştir. 1990’ların başında, bu cumhuriyetlerde iktidara gelen liderleri iki kategoride değerlendirmek mümkündür. Birinci kategoride, Sovyet ordusunda görev almakla birlikte ulusal hareketlere dâhil olup siyasete girenler gelmektedir. Çeçenistan’da Cahar Dudayev ve İnguşetya’da Ruslan Auşev bu grup içinde sayılabilir. İkinci gruptakiler ise; yeni dönemde de iktidarda kalmayı başaran ulusal nomenklaturanın temsilcileridir. Bunlar arasında Dağıstan’daki Yüksek Konsey Prezidyumu Başkanı Magomedali Magomedov, Kabardey-Balkarya’daki Yüksek Konsey Prezidyumu Başkanı Valeriy Kokov, Kuzey Osetya’daki Komünist Parti Bölge Komitesi Birinci Sekreteri Aleksandr Galazov gibi isimler dikkat çekmektedir.

Kuzey Kafkasya kendine yön ararken, aynı sıralarda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Moskova’da (Ekim 1993’te) Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve parlamento arasında silahlı bir çatışmaya dönüşecek olan şiddetli bir güç mücadelesi başlamıştır; dolayısıyla da Rusya’nın politik gündeminde böyle bir mesele varken, Kuzey Kafkasya’daki gelişmeler Moskova’nın dikkatini çok fazla çekmemiştir. Bölgede, Sovyet sonrası dönemde Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin çoğunun bağımsızlık yerine genişletilmiş özerklik talep etmesi, önemli bir ayrışmaya sebep olmuş ancak bu durum Moskova tarafından bir sorun olarak görülmemiştir. Zira 1990’ların başında, bizzat Yeltsin, “Alabildiğiniz kadar bağımsızlığı alınız” demiştir. Ne var ki Çeçenistan’ın özerklik değil tam bağımsızlık arayışında olması, Moskova’yı fazlasıyla rahatsız etmiş ve 1994’te Rusya-Çeçenistan Savaşı başlamıştır. O zamana kadar genellikle Rusya’nın ikincil gündem maddelerinden olan tüm Kuzey Kafkasya bölgesi, bir anda ülkenin en önemli meselesi hâline dönüşmüştür. 1999 yılında İkinci Çeçenistan-Rusya Savaşı başladığında, çatışmanın etkileri bölgesel sınırları aşmış ve süreç, bütün Rusya’nın etkilendiği bir gerilim yumağına dönüşmüştür.

2000 yılında iktidara gelen Vladimir Putin’in Rusya’yı hızla “üniterleştirme”sinin Kuzey Kafkasya üzerindeki en büyük etkisi ise, özerk cumhuriyetlerin cumhurbaşkanlarının doğrudan halk tarafından seçilmesi uygulamasının kaldırılması olmuştur. Sonrasında bölgede askerî varlığını ve siyasi ağırlığını yeniden hissettiren Moskova yönetimi, 2009 yılında Çeçen savaşının resmen bittiği tarihe kadar, tüm bölgede kontrolü ele almıştır. Putin’in Nisan 2013’te, Rusya’ya bağlı özerk cumhuriyetlerin parlamentolarına doğrudan seçimleri kaldırma hakkı veren yasayı imzalaması sonucunda, Kuzey Kafkasya’daki yedi cumhuriyetten altısı bu uygulamaya geçmiştir. Günümüzde bölgede sadece Çeçenistan’da cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilmektedir.

Yeltsin döneminde Kremlin’in Kuzey Kafkasya’daki sorunlara yaklaşımının temelinde, burada yükselen bağımsızlık taleplerinin domino etkisi yaratarak Rusya’nın da Sovyetler Birliği ile aynı kaderi paylaşacağı korkusu yer alırken, Putin’in iktidara gelmesiyle Rusya’nın Kuzey Kafkasya politikasında hızlı bir değişim yaşanmıştır. Putin’in Kuzey Kafkasya politikası iki bileşenden oluşmaktadır: Güvenlik sorununu çözmek (ayrılıkçı grupları yok etmek) ve Moskova’dan Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerine doğru sübvansiyon akışını sağlayarak buradaki yerli elit sınıfı kontrol altında tutmak.

Osetya 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından Çarlık Rusya’nın hâkimiyeti altına girmiş, bu tarihten itibaren Ruslar bölgedeki Osetler üzerinde Hristiyanlaştırma faaliyetleri yürütmüştür. 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde halkın bir bölümü Hristiyanlaşmış, Müslümanların önemli bir bölümü de Osmanlı topraklarına sürülmüştür.

1917’deki Bolşevik Devrimi’nin ardından, 1920’de Dağ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içinde yer alan Kuzey Osetya, 1924’te özerk oblast hâline gelmiş, 1936 yılında da Kuzey Osetya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Sovyetler Birliği içinde özerk bir cumhuriyet statüsü kazanmıştır.

İnguşların 1944 yılında Stalin yönetimi tarafından Orta Asya’ya sürgün edilmesi ve Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti’nin dağılmasının ardından Prigorodni Kuzey Osetya’ya bağlanmıştır. 1957 yılında İnguşların sürgünden dönmesi ve Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti’nin yeniden kurulması, Osetlerle İnguşlar arasında sınır ve iskân sorunlarına sebep olmuştur. Bu mesele Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde yeniden şiddetlenmiş ve 1992 yılında yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve çoğunluğu İnguş yaklaşık 70.000 kişinin mülteci durumuna düşmesine yol açmıştır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya Federasyonu içinde yer alan bölge, 1993’te Kuzey Osetya Cumhuriyeti, 1996’da Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti adını almıştır.

Siyasi ve Etnik Yapı

Kuzey Osetya (Alanya) Cumhuriyeti, Kafkas Sıradağları’nın ortasında yer almaktadır. Toplam yüzölçümü 8.000 kilometrekare olmasına rağmen kuzeyindeki düzlükler ve steplerden güneyindeki yüksek dağ zirvelerine kadar çok büyük bir doğal çeşitliğe sahiptir. Doğa faktörü, halkın yaşamını ve nüfusun dağılımını etkileyen en önemli unsurlardan biridir. 700.000 kişilik nüfusa sahip olan Kuzey Osetya, kilometrekareye düşen 89 kişi ile Rusya’da nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu ilk üç bölgeden biridir. Nüfus yoğunluğunu artıran en önemli sebep, cumhuriyetin %40’ını oluşturan dağlık bölgelerde yerleşim için çok az uygun alan olmasıdır. Nüfusun bu dağılımına bağlı olarak Kuzey Osetya, Rusya’ya bağlı cumhuriyetler içinde şehirleşmenin en yoğun olduğu yerlerden biridir. Halkın üçte ikisi şehirlerde, yaklaşık yarısı da başkent Vladikavkaz’da yaşamaktadır.

Bölge, sınırlı nüfusuna rağmen çok etnikli bir yapıya sahiptir. Nüfusun %65’i Oset, %21’i Rus, %4’ü İnguş, %2,5’i Ermeni, %2,5’i Kumuk ve %1’i Gürcülerden oluşmaktadır; diğer etnik grupların sayısı ise %4 civarındadır. Osetleri bölgedeki diğer Kafkas halklarından farklı kılan en önemli özellikleri, etnik köken olarak İran asıllı olmalarıdır.

Kuzey Osetya nüfusu, 1990’ların başından bu yana Sovyetler Birliği döneminde yerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin bölgeye gelmesi sonucu, 55.000’in üzerinde bir artış göstermiştir. Başta Gürcistan ve Kazakistan olmak üzere farklı ülkelerden gelenlerin 1989-2002 yıllarında yaşanan nüfus artışındaki payı %60’tır. Nüfusun üçte ikisini oluşturan Osetlerin sayısı istikrarlı biçimde artarken nüfusun beşte birini oluşturan Rusların sayısı ise her geçen gün azalmaktadır. 2002’de toplam nüfusun %23’üne denk gelen Rusların oranı, 2010’da %20’ye gerilemiştir. Gürcistan ile Güney Osetya arasında yaşanan savaş sebebiyle o bölgelerdeki Osetlerin Kuzey Osetya’ya göç etmesi, Oset nüfusunun artmasının esas sebebidir; ancak bu durumun son yıllarda değiştiği gözlenmektedir. Osetler arasında doğum oranının düşmesi ve Güney Osetya’dan göçlerin azalması, Kuzey Osetya’daki nüfus artış hızını frenlemiştir. Bölgede, Rusların yanı sıra Ukraynalı, Alman, Tatar ve Yunan olmak üzere diğer etnik grupların sayıları azalırken Ermenilerin sayısı, bu ülkeden gelen göçe bağlı olarak artmıştır; ayrıca İnguş ve Kumuk gibi Müslüman etnik grupların nüfusları da artmaya devam etmektedir.

Bu bağlamda, birbirinden farklı etnik grupların bir arada yaşadığı Kuzey Osetya toplumunda etnik faktörün önemi, 1990’lı yıllara kıyasla azalmasına rağmen hâlâ toplumsal bilincin önemli bir unsuru olmaya devam etmektedir. Öncellikle kamu güvenliği ile ilişkilendirilen etnisite faktörü, bölgelere göre değişkenlik göstermektedir. Örneğin cumhuriyetin doğusunda İnguş-Oset ihtilafının merkezi durumundaki Prigorodnıy ve Rus-Kumuk ihtilafının yaşandığı Mazdok bölgeleri, etnik kökenin toplumsal sorunlara yol açtığı bölgelerin başında gelmektedir. Mazdok bölgesinde Kumuk nüfusunun artmasına bağlı olarak İslam’ın yaygınlaşması, başta Ruslar olmak üzere diğer etnik gruplar arasında rahatsızlığa sebep olmaktadır.

Bölgedeki etnisiteler arasında hâkim konumdaki Oset etnik grubunun önemli bir dönüşüm geçirdiği gözlenmektedir. Tarihsel olarak Osetler kendi içinde Digorlar, İronlar ve Kudarlar olarak üç alt etnik gruba ayrılmaktadır. Digor ve İronlar Kuzey Osetya’da, Kudarlar ise Güney Osetya’da yaşamaktadır. Toplumdaki sıradan insanlar için etnik farklılıklar çok önemli olduğundan bu tabakalaşma içinde Kudarlar, diğerleri tarafından potansiyel ya da gerçek bir rakip olarak algılanmaktadır. Ancak son 20 yıldır yaşanan gelişmeler sonucu, etnik kimlik meselesi Kuzey Osetya’da toplumu birleştirici bir unsur olmaya başlamıştır. Özellikle komşu İnguşetya ile yaşanan toprak ihtilafları, tüm alt etnisiteleri birleştirici bir rol oynarken, yerel halk arasında İnguşların rakip hâline getirilmesine yol açmıştır.

Genel olarak Oset-İnguş ilişkileri haricinde, Kuzey Osetya’da yaşayan etnik gruplar arasındaki ilişkileri etkileyen bir diğer konu, “temsil endeksi” sorunudur. Nüfus olarak baskın konumda olan Osetler, geri kalan etnik gruplarla karşılaştırıldığında siyasi temsil ve ekonomik imkânlar açısından daha avantajlı görünmektedir. Bürokrasi ile iş dünyasının iç içe geçtiği Kuzey Osetya’da, her iki alanda da Osetlerin belirgin ağırlığı söz konusudur. Bu da toplumda, alttan alta bir rekabete ve kimi zaman da gerginliğin tırmanmasına yol açmaktadır.

Kuzey Osetya’da devletin takip ettiği eğitim politikası da bir başka toplumsal tartışma konusu olarak güncelliğini korumaktadır. Yıllardır okullarda Oset dilinin eğitimine ayrılan saatlerin Rusçaya ayrılandan daha az olması, toplumun tepkisine sebep olmaktadır. Bunun devamı niteliğinde de yerel bürokrasi dili olarak Oset dilinin Rusçanın gölgesinde kalması, ciddi bir rahatsızlık konusudur. Kuzey Osetya Parlamentosu milletvekili Aslan Khadartsev’in Mart 2010’da yaptığı Osetçe konuşma, halk tarafından büyük sevinçle karşılanmıştır.

Rusya Federasyonu’nun eğitim dili konusunda değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısını 19 Haziran 2019’da Duma’da yapılan ilk oylamada kabul etmesi, diğer bölgelerde olduğu gibi, Kuzey Osetya’da da tepkilere sebep olmuştur. Yeni kanun, Rusçayı eğitimde tek “zorunlu dil” kabul ederken, özerk cumhuriyetlerin ulusal dillerini “isteğe bağlı” hâle getirmiştir. Kanunda Rusçanın yanı sıra Rusya’da resmî olan diğer 34 ulusal dilin okullardaki öğretimi ile ilgili zorunluluk kaldırılarak bu dillerin öğretimi haftada iki saatle sınırlandırılmış, buna karşın Rus dili dersi haftada dokuz saate çıkarılmıştır.

Ekonomik Yapı

Kuzey Osetya doğal kaynaklar bakımından zengin bir bölgedir. Başta çinko ve kurşun olmak üzere kalker, dolomit ve mermer rezervlerine sahip olan bölgede, çeşitli taş, kum ve çakıl türleri de bulunmaktadır. Bu bakımdan metalürji, gıda endüstrisi ve hafif sanayi kollarıyla bölge ekonomisi sanayi odaklıdır. Endüstri daha ziyade başkent Vladikavkaz’da yoğunlaşmıştır.

Cumhuriyette bir taraftan tarım geliştirilmeye çalışılırken diğer taraftan da elektronik endüstrisini restore etmek için adımlar atılmaktadır. Başlıca tarımsal ürünler mısır, buğday ve ayçiçeğidir. Ayrıca hayvancılık da yaygındır. Federal merkez (Moskova) tarafından sübvanse edilen Kuzey Osetya bütçesinin üçte ikisi Moskova’ya bağlıdır. Bu bağlamda, sosyal farklılaşmanın yüksek düzeyde olduğu Kuzey Osetya’da, özellikle gençler arasında işsizlik çok yaygındır.

Altyapı donanımı açısından yeterli imkânlara sahip olan Kuzey Osetya, son yıllarda kış ve sağlık turizmini güçlendirmek için çaba sarf etmektedir.

Kuzey Osetya toplumsal ve siyasi anlamda görece bir istikrara sahip olmakla birlikte, önünde çözmesi gereken pek çok sorun bulunmaktadır. Bunlar arasında toplumun düşük yaşam standartları, yolsuzluk, nepotizm ve genç neslin geleceğe dair umutsuzluğu ilk sıralarda sayılabilir. Bütün bunların bölge için ortak başlıklar olduğunu da belirtmek gerekir. Bu sorunların çözümü yerel liderlerin başarısı kadar, merkezî yönetim olan Rusya Federasyonu’nun alacağı kararlarla mümkün olabilecektir.

Dinî Yapı ve Müslümanların Durumu

Kuzey Kafkasya halklarının İslamlaşması 7. yüzyılda Arap fetihleri ile başlamıştır. Aslında İslam’ın bütün bölgeye yayılması yaklaşık olarak 1.000 yıl sürmüştür. İlk aşamada, güney Dağıstan’a ulaşan İslam, buradan da bölgenin batısına doğru yayılmıştır. 15. yüzyıla gelindiğinde Kuzey Kafkasya’nın doğusu tamamen İslamlaşmıştır. Ancak günümüzde bölgede yaşayan Müslüman halkların (özellikle Kuzey Kafkasya’nın batısındaki halkların) İslam öncesi inançlarından vazgeçmesi (17-19. yüzyıl arasında) uzun zaman almıştır. Arap davetçi ve fetihçiler üzerinden Dağıstan’a ulaşan İslam, Kuzey Kafkasya’nın doğu bölgelerinde yerli davetçiler eliyle, batısında ise daha çok Osmanlı Devleti’nin etkisiyle yayılmıştır. Bugün genel olarak Kuzey Kafkasya’nın batısında Hanefi, doğusunda ise Şafi mezheplerinin yaygın olmasının sebebi, bu tarihsel olgu ile ilgilidir.

Kuzey Osetya, genellikle “Kuzey Kafkasya’nın tek Ortodoks Cumhuriyeti” olarak tanımlanmaktadır. Ancak bölge toplumu daha yakından incelendiğinde bu söylemin sağlam bir temel üzerinde inşa edilmediği ve hem Ortodoksluğun hem de İslam’ın Kuzey Osetya’da hâkim konumda olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bölgede yeni dinî inançlar da yayılmaya devam etmektedir.

Kuzey Osetya’da farklı inançları takip edenlerin oranı ile ilgili veriler her zaman değişkenlik göstermekte ve bütün dinî kurumlar, kendi takipçilerinin sayısını sürekli fazla göstermeye çalışmaktadır. Bu durum, söz konusu alanda resmî rakamların bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Örneğin Kuzey Osetya Müslümanları Ruhani İdaresi, Kuzey Osetya’daki Müslümanların sayısının toplam nüfusun %30-50’sine denk geldiğini ileri sürerken, farklı kesimlerden uzmanlar, nüfusun en fazla %20’sinin Müslüman olduğunu savunmaktadır. Aynı şekilde, Rus Ortodoks Kilisesi de bölge nüfusunun %80’inin Hristiyan olduğunu iddia etmekte, ancak bölge uzmanları bu sayının da %50-60 arasında olduğu belirtmektedir.

Kuzey Kafkasya’nın en önemli özelliklerinden biri, Hristiyan ve İslam kültür dünyalarının buluştuğu bir noktada yer almasına bağlı olarak, bölge halklarının dinî inanç açısından büyük çeşitlik göstermesidir. Ancak her ne kadar inanç çeşitliliği Kuzey Kafkasya’nın çoklu etnik yapısını yansıtıyor olsa da bölgenin ortasında bulunan Kuzey Osetya’da farklı bir durum söz konusudur. Tek bir halk olan Osetlerin büyük kısmı Ortodoks Hristiyan veya Müslüman olmasına rağmen günümüz Oset halkı, ulusal kimliğin bir parçası hâline gelen ve paganizme dayanan geleneksel inançlarını da korumaktadır. Ayrıca Osetler arasında Protestan mezheplerin yanı sıra Hare Krişna ve Bahailik gibi bölgede geleneksel olmayan dinî toplulukların da aktif takipçileri vardır.

Son yıllarda Kuzey Osetya’da paganların sayısında da kademeli bir artış yaşandığı anlaşılmaktadır. 2009 yılında Kuzey Osetya’da okuyan öğrenciler arasında yapılan bir ankete göre, öğrencilerin %18’i kendilerini Hristiyan, %3,6’sı Müslüman, %55’i geleneksel Oset inançlarının (paganizm) takipçisi olarak tanımlamıştır. Katılımcıların %21,7’si aynı anda hem Hristiyanlığa hem de geleneksel inançlara bağlı olduğunu belirtmiştir.

Bu veriler doğru kabul edilirse, Kuzey Osetya’da millî eğilimlerin artışına bağlı olarak neopagan inanışların giderek güçlendiği söylenebilir. Nitekim geleneksel inançların pagan olarak tanımlanmasının toplum nezdinde olumsuz bir çağrışımı bulunması sebebiyle yerel medyada bu terimin yavaş yavaş “geleneksel Oset inancı” kavramı ile değiştirilmeye başlandığı da görülmektedir. Bu bağlamda, bir bütün olarak dinî bir sistem hâline getirilemeyen geleneksel Oset inancı, aynı zamanda eklektik bir yapıya sahiptir; dolayısıyla gelenekselci olduğu söylenen kesimler neye inandıklarına dair net bir cevap veremese de Kuzey Osetya’daki neopagan inançların popülaritesinin giderek arttığı gözlenmektedir. Bu artışta önemli rol oynayan genel kanı ise, bunun aslında Oset etnik grubunun kendine özgü ahlak sistemini tahrip eden küreselleşme süreçlerinin etkisine karşı kendini savunma biçimi olduğudur; ancak gelenekselcilerin yürüttüğü bu mücadelenin halk nezdinde başarılı olduğu pek söylenemez.

Kuzey Osetya’daki Müslüman toplumu ele almadan bu coğrafyanın sosyolojisini anlamak mümkün değildir. Buradaki Müslümanların içinde bulunduğu siyasi ve toplumsal belirsizlik sürse de bu yapının varlığı Kuzey Osetya’nın değişmez toplumsal gerçeğidir.

2004’te Beslan’da yaşanan okul baskını, İslam’ın Kuzey Osetya kamuoyu nezdindeki algılanışına ciddi zararlar veren bir olay olmuştur. Eylemcilerin çoğunun dinî motifler taşıması ve Rus medyası tarafından dinî kimliklerinin ön plana çıkarılması, ister istemez sıradan insanlar nezdinde İslam’a karşı ciddi bir çekince oluşturmuştur. Hristiyan Osetler ile Müslümanlar arasındaki güvensizliği besleyen bir diğer olay ise Kuzey Osetya Müftüsü Ali Yevteyev’in 2010’da verdiği bir röportajda, Ortodoks din adamlarını “Tanrı’ya giden yolu tıkayan bir topluluk” olarak nitelemesidir. Müftünün bu sözleri, yerel medya tarafından çarpıtılarak ve abartılarak verilmiş ve oluşan tepkiler üzerine Müftü Yevteyev görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Müftünün değişmesinden sonra gerginlik yatışmış olsa da Rus medyasında ve uluslararası medyada İslam aleyhine oluşturulan olumsuz imajın etkilerinin Oset toplumunda hâlâ güçlü olduğu görülmektedir. Öyle ki, mevcut Kuzey Osetya Müslümanları Ruhani İdaresi “vatansever” bir karaktere sahip olmasına rağmen, hem cumhuriyetteki siyasi yönetim hem de medya tarafından hâlâ şüpheyle karşılanmaktadır. Öte yandan Hristiyan toplumla bir arada yaşayan ve siyasi ve sosyal bunca deneyime sahip olan Kuzey Osetya Müslüman toplumunun Rusya’da yaşayan diğer Müslüman topluluklara aktarabileceği sayısız tecrübe olduğuna da şüphe yoktur.