Temel Göstergeler
Resmi AdıFransa Cumhuriyeti
Yönetim BiçimiYarı başkanlık tipi demokrasi
Bağımsızlık Tarihi22 Eylül 1792 (Birinci Cumhuriyetin kuruluşu) - 4 Ekim 1958 (Beşinci Cumhuriyet)
BaşkentParis (12,5 milyon)
Yüzölçümü643.427 km2 (Denizaşırı topraklarla birlikte)
Nüfusu67 milyon (2020)
Nüfusun Etnik DağılımıFransızlar, Afrikalılar, Arap-Berberiler, Basklar, Brötonlar, Korsikalılar, Katalanlar, Alzaslılar, Almanlar, İspanyollar, Slavlar, Uzakdoğulular, Türkler
İklimiBatı kesimlerinde okyanus iklimi, Akdeniz sahillerinde tipik Akdeniz iklimi ve orta kesimlerde karasal iklim hâkimdir.
Coğrafi KonumuBir Batı Avrupa ülkesi olan Fransa’nın doğusunda Almanya, Belçika, İsviçre ve İtalya, batısında Biskay Körfezi, kuzeyinde Manş Denizi ve ötesinde İngiltere, güneyinde İspanya ve Akdeniz yer almaktadır.
Komşularıİspanya (646 km), Belçika (556 km), İsviçre (525 km), İtalya (476 km), Almanya (418 km), Lüksemburg (69 km), Andorra (55 km), Monako (6 km), kıyı şeridi (3.427 km, denizaşırı topraklar hariç)
DilFransızca (resmî), Katalan, Bask, Korsika, Bröton ve Alzas dilleri
Din%%55 Hristiyan, %35 dinsiz, %8 Müslüman, %2 diğer
Ortalama Yaşam Süresi82,2 yıl (2020)
Okuma-Yazma Oranı%99 (2015)
Para BirimiAvro
Millî Gelir2,707.074 trilyon dolar (2019 IMF)
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir41.760 dolar (2019 IMF)
İşsizlik Oranı%8,1 (2020)
Enflasyon Oranı%1,4 (2020)
Reel Büyüme Hızı%1,3 (2019)
Yoksulluk Oranı%14,2 (2015)
İhracat ÜrünleriHava taşıtları, tıbbi ilaç, binek otomobiller, kara yolu taşıtları için yedek parça, turbojetler, şarap, petrol yağları, kozmetik ürünleri, motorlu taşıtlar, elektronik entegre devreler
İthalat ÜrünleriBinek otomobiller, ham petrol, turbojetler, petrol yağ ve gazları, hava ve kara taşıtları için yedek parça, tıbbi ilaç, telefon cihazları, bilgisayar
Başlıca Ticaret OrtaklarıAlmanya, İspanya, İtalya, ABD, Belçika, İngiltere, Çin, Hollanda

Ülke Tarihi

Bugünkü Fransa topraklarında yapılan arkeolojik kazılar, bölgedeki en eski insan izlerini 1,8 milyon yıl öncesine tarihlendirmektedir. Tarihî devirlerde bölgede bilinen ilk yerleşimler MÖ 7 binli yıllarda başlamış ve MÖ 4. bin yılda tarımsal faaliyetlere başlanmıştır. MÖ 6. yüzyılda Akdeniz’de koloniler kuran Yunanlar, bugünkü Marsilya şehrini kurmuş ve takip eden yüzyıllarda hâkimiyetlerini iç bölgelere doğru genişletmiştir. 2. yüzyıldan itibaren bölgede Hristiyanlık yaygınlaşmaya başlamış, Galya ve Roma hâkimiyetlerinin ardından 5. yüzyılda Attila liderliğinde Hun akınlarına uğrayan bölge, aynı yüzyılın sonlarında Frankların hâkimiyetine girmiştir. 6. yüzyılın başlarında bugünkü Fransa ile Almanya’nın ortasında yer alan coğrafyada kurulan Marolenj Hanedanı varlığını yaklaşık iki buçuk asır sürdürmüştür. 8. yüzyıl başlarında kurulan ve Şarlman döneminde bir imparatorluk hâline gelen Karolenj Devleti ise bugünkü Orta ve Batı Avrupa’nın büyük bölümünü hâkimiyeti altına almayı başarmıştır. Papa III. Leo tarafından taç giydirilen ve Kutsal Roma İmparatoru ilan edilen Şarlman ile önemli bir siyasi güç elde eden devlet, buna karşın 843 yılında Verdun Anlaşması ile Orta, Doğu ve Batı Frank krallıkları olmak üzere üçe ayrılmıştır. Batı Frank Krallığı günümüz Fransa’sının temelini teşkil etmiştir. 9 ve 10. yıllarda Viking istilaları devlete büyük zararlar vermiş, yine bu dönemde feodalite ortaya çıkmıştır. Batı Frank Krallığı’nda 987 yılında tahta çıkan Hugh Capet’le birlikte Capet Hanedanı ve daha sonra Valois Hanedanı devlet yönetiminde söz sahibi olmuştur.

Esas gücüne 15. yüzyılda kavuşan Fransa’da uzun savaşların ardından ülkedeki İngiliz varlığı ortadan kaldırılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devleti ile geliştirilen münasebetler ve yapılan anlaşmalarla kıtada özellikle İspanyollara ve Almanlara karşı önemli avantajlar elde edilmiştir. Bu yüzyıl aynı zamanda ülkede mezhep çatışmalarının da baş gösterdiği bir dönem olmuştur. 1560’lardan başlayarak yüzyıl sonuna kadar yaklaşık 40 yıl devam eden savaşlarda milyonlarca insan savaş, kıtlık, açlık ve salgın hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmiştir.

1643 yılında tahta çıkan ve 72 yıl ülkeyi yöneten XIV. Louis, Fransa Krallığı’nın en önemli ismi olarak öne çıkmıştır. Bu dönemde ülke siyasi, askerî, ticari, kültürel ve sanatsal açıdan önemli atılımlar göstermiştir. İngiltere ve Habsburg Hanedanı’na karşı üstünlük kurulmaya çalışılırken, sömürgecilik faaliyetleri de hız kazanmıştır. 20. yüzyılın ortalarına kadar devam eden sömürge faaliyetleri boyunca Fransa, Güney Amerika’dan Sahra altı Afrika’ya, Mağrip coğrafyasından Çinhindi’ne kadar dünyanın dört bir yanında onlarca ülkeyi yüzlerce yıl sömürmüştür. Sömürdüğü topraklarda halkı soykırıma tabi tutan, milyonlarca insanı katleden, milyonlarcasını köleleştirip vatanlarından kopartarak farklı coğrafyalarda çalışmaya mecbur bırakan Fransa, Cezayir’den Senegal’e, Vietnam’dan Madagaskar’a, Mali’den Haiti’ye, Çad’a kadar onlarca ülkenin tüm zenginliklerini ülkesine taşıyarak bugün temsilcisi olduğu iddiasındaki “yüksek medeniyet seviyesine” erişmiştir.

18. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan ve giderek gelişen fikrî hareketler, 1789 yılında Fransız İhtilali ile sonuçlanmış, ihtilalin ardından monarşi kaldırılarak cumhuriyet rejimi benimsenmiştir. Bu süreç aynı zamanda gerek Avrupa’da gerekse Osmanlı Devleti ve dönemin diğer büyük devletlerinde ciddi siyasi, fikrî ve kültürel sonuçlara yol açan bir domino etkisi oluşturmuştur. İhtilal sonrasında gücünü ve nüfuzunu giderek arttıran General Napolyon Bonapart Kasım 1799’da yönetime el koymuş, 1804 yılında da imparator ilan edilmiştir. Bu tarihten itibaren Avrupa kıtasını ele geçirmek için harekete geçen Napolyon, kısa sürede önemli başarılar kazansa da 1812 yılında Rusya’ya karşı giriştiği savaşı kaybederek sürgüne yollanmış, 1814’te üç ay kadar süren ikinci dönemi de Waterloo’da aldığı büyük mağlubiyetle sonuçlanmış ve ardından ölene kadar kalacağı St. Helena Adası’na sürgüne gönderilmiştir.

Napolyon sonrası süreçte Fransa, monarşi ve cumhuriyet rejimi arasında âdeta mekik dokumuş, 1848-1852 yılları arasındaki İkinci Cumhuriyet döneminin ardından 1870’te üçüncü kez cumhuriyet ilan edilmiştir. Bu dönem 1940 yılında Almanya’nın Fransa’yı işgaline kadar devam etmiş, Fransa Birinci Dünya Savaşı’nda galip devletler arasında yer alsa da savaş sonrasında ciddi ekonomik kriz yaşamıştır. Benzer bir tabloyu İkinci Dünya Savaşı’nda da yaşayan Fransa, özellikle Alman işgaliyle büyük ölçüde tahrip olmuştur. Müttefik Devletler safında savaşa katılan Fransa, İkinci Dünya Savaşı’ndan da galip ayrılmış ve yeni oluşturulan dünya siyaset düzeninde Birleşmiş Milletler’in kurucuları ve Güvenlik Konseyi’nin mutlak veto yetkisi bulunan beş daimi temsilcisi arasında yer almıştır.

1950’li yıllar, başta Cezayir olmak üzere Fransız sömürgesi ülkelerin bağımsızlık mücadelelerine sahne olmuştur. Bu savaşlarda milyonlarca insan hayatını kaybetmiş ve pek çoğunda yüzlerce yıl devam eden Fransız hâkimiyeti sona ermiştir. Ancak geride kalan yarım yüzyılı aşkın süre içerisinde Fransa’nın söz konusu ülkelerdeki siyasi, askerî, ekonomik ve kültürel etkinliğini sürdürdüğü görülmüştür. Charles de Gaulle, 1958’de kurulmasına öncülük ettiği ve hâlen devam eden Beşinci Cumhuriyet’in ilk cumhurbaşkanı olarak 1969 yılına kadar görev yapmıştır.

Siyasi Yapı

Fransız İhtilali’nin ardından 1792 yılında kurulan Birinci Cumhuriyet’le yeni bir yönetim sistemine geçen Fransa’da son olarak 1958 yılında Beşinci Cumhuriyet kurulmuştur. Günümüzde ülke yarı başkanlık tipi yönetim modelini benimsemiştir. Devlet başkanı beş yılda bir yapılan seçimlerle belirlenen ve en fazla iki dönem görev yapabilen ve oldukça geniş icra yetkilerine sahip bir cumhurbaşkanıdır. Ülkede son başkanlık seçimleri 2017 yılında yapılmış, nisan ayındaki ilk turda Cumhuriyet İleri (LREM) lideri Emmanuel Macron %24 oyla ilk sırada yer alırken, aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN) lideri Marine Le Pen %21,3’lük oy oranıyla ikinci sırada gelmiştir. Mayıs ayındaki ikinci turda oyların %66’sını kazanan Macron Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı seçilmiştir. Seçimlerin ardından Macron Le Havre Belediye Başkanı Edouard Philippe’i başbakan olarak atamıştır. Bir sonraki başkanlık seçimlerinin 2022 yılında yapılması planlanmaktadır.

Yasama organı 577 sandalyeli ulusal meclis ve 348 sandalyeli senatodan oluşan iki kanatlı parlamentodur. Ulusal meclis üyeleri beş yılda bir gerçekleştirilen seçimlerle belirlenirken, senato üyeleri seçimle belirlenen temsilciler tarafından seçilmektedir. Senato üyelerinin yarısı üç yılda bir değişmekte ve senatörler toplamda altı sene görev yapmaktadır. Son senato ve meclis seçimleri 2017 yılında gerçekleştirilmiştir. Macron liderliğindeki LREM, seçimin ikinci turunda aldığı %43’lük oy oranıyla ilk sırada yer almış ve mecliste 306 sandalye kazanarak çoğunluğu elde etmiştir.

Ekonomik Durum

Fransa, gelişmiş ve çeşitlendirilmiş ekonomisi ve 2,7 trilyon dolarlık GSYİH’si ile dünyanın en büyük yedinci ekonomisi konumundadır. Ancak son yıllarda diğer kıta Avrupa’sı devletler gibi Fransa da çeşitli ekonomik sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların başında; giderek artan işsizlik, nüfusun yaşlanması, yavaş seyreden büyüme oranları, sosyal güvenlik sisteminin ekonomiyi taşımakta zorlanması, bütçe açıkları, ucuz iş gücü nedeniyle yatırımların gelişmekte olan ülkelere kayması gelmektedir. Nitekim son 10 yılda ortalama büyüme %1,3 seviyesinde kalmış, kamu borçlarının GSYİH’ye oranı 2017’de %97’ye yükselmiş ve ülke 41.000 dolar civarındaki kişi başı ortalama yıllık geliriyle Avrupa’da ilk 10, dünyada ilk 20 ülke arasında yer bulamamıştır. Hayat şartlarının alt ve orta gelir düzeyindeki geniş kitleler aleyhine giderek zorlaşmasıyla birlikte 2018 yılı Kasım ayında başlatılan “Sarı Yelekliler Hareketi” özellikle hayat pahalılığı ve yüksek vergi oranlarına karşı kitleselleşen protestolara dönüşmüştür. Hâlihazırda yürütülen politikalar en temelde kamu harcamalarını ve vergi oranlarını düşürmeyi, özel sektörde rekabet ve esnekliği arttırmayı ve halkın satın alma gücünü yükseltmeyi amaçlamaktadır.

Ülke ekonomisi büyük oranda istihdamın ve millî gelirin dörtte üçünü karşılayan hizmet sektörüne bağlıdır. Oldukça gelişmiş durumdaki sanayi sektörünün ekonomideki payı %20 civarındadır. Öne çıkan sektörler; turizm, makine, kimya, otomobil, metalürji, uçak, tekstil, gıda ve elektroniktir. %2-3 civarında bir paya sahip olan tarım sektöründe yetiştirilen başlıca ürünlerse; buğday, tahıl, şeker pancarı, üzüm ve buna bağlı olarak şarap, zeytin ve patatestir. Ayrıca balıkçılık, hayvancılık ve süt endüstrisi de gelişmiştir.

Turizm ülkenin en önemli gelir kaynaklarından biridir. Yılda 100 milyona dayanan ziyaretçi sayısıyla Fransa bu alanda dünyada ilk sırada yer almaktadır. Özellikle başkent Paris ve şehirde yer alan Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi gibi yapılar tüm dünyadan her yıl 10 milyonlarca ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Ülke ayrıca yaz ve kış turizmi açısından da zengindir. 2018 yılında 89 milyon turistin ziyaret ettiği Fransa’nın aynı yıla ait turizm gelirleri 67 milyar dolardır.

Fransa, enerji alanında da önde gelen ülkelerden biridir. Ülkenin ana üretim ve dağıtım firması Electiricite de France, aynı zamanda dünyanın en büyük elektrik üreticilerinden biridir. Sahip olduğu 58 nükleer santralle ABD’den sonra dünyada en fazla nükleer santral barındıran ülke konumundaki Fransa, enerji ihtiyacının %70’ten fazlasını bu santrallerden karşılamaktadır. Ülke aynı zamanda kömür, demir, boksit, çinko, uranyum başta olmak üzere pek çok doğal kaynağa sahiptir.

Güçlü bir ulaşım ağı bulunan Fransa, 1 milyon km’yi aşan kara yolu ağı ile Avrupa’da birinci, 30.000 km civarındaki demir yolu ağı ile de Almanya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Ülkede ayrıca 464 havaalanı bulunmaktadır. Bunlardan Paris Charles De Gaulle Havaalanı dünyanın en büyük ve en geniş ağa sahip havaalanlarından biridir. Kısmen özelleştirilen ulusal hava yolu şirketi Air France da dünyadaki en büyük hava yolu şirketleri arasındadır.

Fransa dış ticarette dünyanın önde gelen ülkeleri arasındadır. Son yıllarda dış ticaret hacmi yaklaşık 1,2 trilyon dolar seviyelerinde seyretmektedir. 2018 yılında ticaret hacmi, 581 milyar doları ihracat, 672 milyar doları ithalat olmak üzere toplamda 1,253 trilyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamlarla Fransa ihracatta yedinci, ithalatta altıncı ve toplam dış ticarette altıncı sırada yer almıştır. Fransa’nın dış ticaretteki en önemli partneri 170 milyar dolarlık toplam hacimle dış ticaretin yaklaşık %15’ini tek başına karşılayan Almanya’dır. Diğer önemli partner ülkelerse İspanya, İtalya, ABD, Belçika, İngiltere, Çin ve Hollanda’dır.

Türkiye ile İlişkiler

Türkiye ile Fransa arasında yüzlerce yıllık köklü bir geçmişe dayanan oldukça sıkı siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler mevcuttur. İki ülke arasındaki ilk siyasi temaslar 15. yüzyılın sonlarında II. Bayezid döneminde kurulmuş, Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlatılan kapitülasyonlar ikili ilişkileri özel bir boyuta taşımıştır. Yine Osmanlı Devleti’nin ilk büyükelçisi de 1721 yılında Fransa’da görevlendirilen Yirmisekiz Çelebi Mehmed olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı ve millî mücadele yıllarında Fransa’nın Türklere yönelik işgal ve mezalimi sonrasında, 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması, yeni dönemin başlangıcını teşkil etmiştir. Bu tarihten itibaren iki ülke ilişkileri barış temelinde ve giderek gelişen bir düzeyde devam etmiştir. Bununla birlikte iki ülkenin dünya siyasetindeki beklenti, öncelik ve hassasiyetlerinin farklı oluşu sebebiyle özellikle Türkiye’nin uluslararası siyasetteki rolünün giderek güçlendiği 2000’li yıllarda ikili ilişkiler gerilimli bir seviyeye taşınmıştır.

Devlet başkanlığı ve bakanlıklar düzeyindeki temaslar hemen her dönemde aralıksız devam etmiştir. Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği dışında Paris, Lyon, Bordo, Marsilya, Nant ve Strazburg’da birer konsolosluğu ile yine Paris’te UNESCO ve OECD daimi temsilcilikleri bulunmaktadır. Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği dışında, İstanbul’da bir konsolosluğu, İzmir, Antalya, Bursa, Edirne ve İskenderun’da birer fahri konsolosluğu bulunmaktadır.

İki ülke arasındaki ticari ilişkiler güçlü olmakla birlikte 2010’lu yıllarda durağan bir seyir izlemiştir. Karşılıklı ticaret hacmi son olarak 2019 yılında 7,6 milyar doları Türkiye’den Fransa’ya ihracat, 6,3 milyar doları ithalat olmak üzere toplamda 13,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamlarla Fransa, Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortakları arasında yer almaktadır. Türkiye’den Fransa’ya ihraç edilen başlıca ürünler; binek otomobiller, motorlu taşıtlar, kara yolu taşıtları için yedek parça, tekstil ürünleri, monitör ve TV alıcıları, traktör, kabuklu meyveler ve beyaz eşyadır. Fransa’dan ithal edilen başlıca ürünlerse; hava taşıtları, kara yolu taşıtları için yedek parça, binek otomobiller, deniz taşıtları, demir-çelik ürünler, hurda demir, tıbbi ilaç ve turbojetlerdir.

İki ülke arasındaki ilişkilerde en önemli noktalardan birini Fransa’da yaşayan Türkler teşkil etmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan iş gücü ihtiyacını karşılamak üzere Fransa’ya göçmen işçi statüsünde giden Türklerin önemli bir bölümü burada kalıcı olmuş ve bugün üçüncü nesle ulaşmıştır. Ülkedeki Türklerin sayısı, yarıya yakını Fransız vatandaşı olmak üzere 800.000 civarındadır ki, bu da ülke nüfusunun %1’den fazlasını teşkil etmektedir. Geride kalan yarım yüzyılı aşkın sürede ülkedeki Türk diasporası eğitim, siyaset ve toplumsal yaşamdaki etkinliğini giderek güçlendirmiştir.

Müslümanların Durumu

Bugünkü Fransa topraklarının Müslümanlarla teması, 8. yüzyılla birlikte Avrupa’daki fetihlerle başlamış ve özellikle Güney Fransa sahil bölgesinde yoğunlaşan fetihlerle Müslümanlar 11. yüzyıl başlarına kadar bölgedeki varlıklarını sürdürmüştür. 15. yüzyılda İspanyol zulmünden kaçan Endülüs Müslümanları da Fransa’ya sığınmış ve büyük çoğunluğu Hristiyanlığı kabul etmiştir. Fransa’nın o dönemde İslam dünyasının en büyük temsilcisi konumundaki Osmanlı Devleti ile 15. yüzyıl sonlarından başlayarak özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde gelişen ilişkileri de bu kapsamda önemli bir merhale sayılmalıdır.

Sömürge tarihinin önde gelen devletlerinden biri olan Fransa, 16. yüzyıldan itibaren Afrika ve 17. yüzyıldan itibaren Hint Altkıtası’nda sürdürdüğü sömürge faaliyetlerinde farklı dinlere mensup yerlileri olduğu gibi Müslüman halkları da yüzlerce yıl süren mezalim ve soykırımlara tabi tutmuştur. Özellikle 1830 yılında Cezayir’de başlatılan ve yaklaşık 130 sene devam eden işgal ve soykırımda milyonlarca Müslüman katledilmiştir. Yine Afrika’da Tunus ve Fransız Batı Afrika’sını oluşturan sömürge bölgesinde Çad, Mali, Nijer ve Orta Afrika Cumhuriyeti toprakları Fransa’nın Müslümanlara yönelik sömürge faaliyetlerini sürdürdüğü başlıca alanlar olmuştur. 20. yüzyılın başlarında Fas’ta bir himaye politikası hayata geçirilmiş, Birinci Dünya Savaşı ve takip eden yıllardaysa Suriye, Lübnan ve Anadolu toprakları işgal edilmiştir. Bütün bu süreç aynı zamanda günümüzde Fransa nüfusunun önemli bir bölümünü teşkil eden Afrika ve Ortadoğu kökenli Müslüman göçmen nüfusun oluşmasının da zeminini hazırlamıştır. Fransa’nın İslam coğrafyasındaki sömürge faaliyetleri büyük oranda 1960’lara kadar devam etmiştir.

Modern Fransa tarihinde Müslümanların ülkeye gelişi 1870’lerde başlamıştır. Kuzey Afrika bölgesinden gelen bu ilk yerleşimciler eski Osmanlı tebaası olduklarından “Turco” olarak isimlendirilmişlerdir. 20. yüzyıl başlarında hem iş gücü ihtiyacını karşılamak hem de Birinci Dünya Savaşı’nda Fransa saflarında savaştırılmak üzere Afrika’dan sayıları 1 milyonu bulan Müslüman Fransa’ya getirilmiştir. Savaşta hayatını kaybeden Müslümanların sayısı 100.000’e yakındır ve bunların büyük çoğunluğunu Cezayir ve Senegalliler oluşturmaktadır. Sömürge bölgelerindeki Müslümanlar benzer şekilde İkinci Dünya Savaşı yıllarında da Fransa adına savaştırılmak üzere cephelere sürülmüştür. 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasının ardından Cezayir’den Fransa’ya büyük bir göç dalgası daha gerçekleşmiştir.

Günümüzde Fransa’da 5,5 ila 6 milyon kadar Müslüman’ın yaşadığı tahmin edilmektedir ki bu da genel nüfusun yaklaşık %8’ine tekabül etmektedir. Müslümanlar, Katolik Hristiyanlardan sonra ülkedeki en büyük ikinci dinî topluluktur. Büyük çoğunluğu Sünni olan Müslümanların 1,8 milyon kadarını Cezayirliler, 1,2 milyonunu Faslılar, 800.000’ini Türkler, 500.000’ini Tunuslular oluşturmaktadır. Sahra altı Afrika ülkelerinden gelenler ve Ortadoğulular da öne çıkan unsurlardır. İhtida etmiş Fransızların sayısı ise 100.000’in üzerindedir. Müslümanlar başta Paris ve banliyöleri olmak üzere Lyon, Marsilya, Lille ve Bordo gibi büyük şehirlerde toplanmıştır.

Ülkede Müslümanlara yönelik resmî düzenlemeler 1970’li yılların ortalarında başlamış, 1980’lerden itibaren ülke Müslümanları ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına kurumsallaşma sürecine girmiştir. Bu tarihten itibaren ülkedeki ibadethanelerin sayısı artmaya başlamış ve bugün itibarıyla 2.500’ü aşmıştır ancak bunların çoğu küçük mescit ebatlarında olup sadece birkaç tanesi 500 kişinin üzerinde bir kapasiteye sahiptir. Ülkede en az mevcutlar kadar daha cami ve mescide ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkenin en önemli camisi, fikri 19. yüzyılın sonlarında İkinci Abdülhamid tarafından ortaya atılan fakat devrin şartları nedeniyle projesi gerçekleştirilemediği için ancak 1926 yılında ibadete açılan Paris Camii ve İslam Enstitüsü’dür.

İslam düşmanlığı Avrupa’nın diğer ülkelerinde olduğu gibi Fransa’da da son yıllarda giderek artan bir ivmeyle varlığını sürdürmektedir. 11 Eylül olayları ve özellikle DAEŞ üzerinden oluşturulan algıyla Müslümanların terörle özdeşleştirilmesi, İslamofobinin toplum tabanına yayılmasına neden olmuştur. İslam karşıtı politikalarıyla öne çıkan Marine Le Pen’in liderlik ettiği Ulusal Birlik’in (RN) ülke siyasetindeki etkinliğini giderek arttırması bunun en önemli göstergelerinden biridir. Sayıları 6 milyona yaklaşan Müslümanların ülke siyasetinde hak ettiği ölçüde temsil edilebilmesi, bu açıdan hayati önem taşımaktadır.