Temel Göstergeler
Resmi AdıCezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti
Yönetim BiçimiYarı başkanlık tipi demokrasi
Bağımsızlık Tarihi5 Temmuz 1962 (Fransa’dan)
BaşkentCezayir (3.5 milyon)
Yüzölçümü2.381.741 km2
Nüfusu42 milyon (2018)
Nüfusun Etnik Dağılımı%70 Arap, %29 Berberî, %1 diğer
İklimiKıyı bölgelerinde Akdeniz iklimi görülür. Yağış miktarı batıdan doğuya gidildikçe artış gösterir. İç kesimlerde karasal iklim hâkimdir.
Coğrafi KonumuKuzey Afrika’da Akdeniz kıyısında bulunan ülke Tunus ve Fas’ın arasındadır.
KomşularıFas (1.900 km), Mali (1.359 km), Tunus (1.034 km), Libya (989 km), Nijer (951 km), Moritanya (460 km), Batı Sahra (41 km), kıyı şeridi (998 km)
DilArapça, Fransızca, Berberîce
Din%99 Müslümanlık, %1 Diğer (Hristiyanlık, Yahudilik)
Ortalama Yaşam Süresi76.5 yıl
Okuma-Yazma Oranı%80.2
Para BirimiCezayir Dinarı
Millî Gelir178.2 milyar dolar (2017 IMF)
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir4.292 dolar (2017 IMF)
İşsizlik Oranı%11.7 (2017)
Enflasyon Oranı%5.6 (2017)
Reel Büyüme Hızı%2 (2017)
Yoksulluk Oranı%23 (2006 verileri)
İhracat ÜrünleriPetrol, petrol ürünleri ve doğalgaz, azotlu mineraller ve kimyasal gübreler, amonyak
İthalat ÜrünleriGıda ürünleri ve tüketim malları, elektronik cihazlar, makineler, kara ulaşım taşıtları, demir-çelik, ilaç
Başlıca Ticaret OrtaklarıÇin, İtalya, İspanya, Fransa, ABD, Almanya, Rusya, Brezilya, Hollanda, Türkiye

Ülke Tarihi

Cezayir topraklarının bilinen en eski yerleşimcileri M.Ö. 10. yüzyılda Suriye bölgesinden gelerek Kuzey Afrika’daki Akdeniz kıyılarına yerleşen Fenikelilerdir. M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren uzun yüzyıllar boyunca Kartaca hâkimiyetinde kalan Cezayir toprakları, M.Ö. 146’da Kartaca’yı ele geçiren Roma İmparatorluğu’nun, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra da sırasıyla Vandalların ve Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altına girmiştir.

Henüz 7. asrın sonlarında İslam ordularının fetih hareketlerine muhatap olan Cezayir topraklarında İslamiyet 8. yüzyılın başlarından itibaren hızla yayılmış, ilk İslam devleti de 777 yılında kurulan Rüstemî Devleti olmuştur. Bu tarihten itibaren Cezayir topraklarında Rüstemîler, Ağlebîler ve İdrisîler etkili olmuş, 10. yüzyıldan itibarense bölge sırasıyla Fatımîler, Murabıtlar ve Muvahhidler’in kontrolüne geçmiştir. Bu dönem İslam kültür ve medeniyetinin Cezayir topraklarına rengini verdiği bir dönem olmuştur.

12. yüzyılda Muvahhidler’den sonra Cezayir topraklarının doğu kesimi Hafsî Devleti’nin, orta ve batı kesimler ise Abdülvadiler’in kontrolü altına girmiş, bu durum 15. yüzyıldan itibaren Abdülvadiler’in zayıflamasına kadar devam etmiştir. Nihayet 16. yüzyılın başlarında merkezî otorite zayıflamış ve bedevî kabileler ayaklanmış, bazı şehirler bağımsızlığını ilan ederken, kıyı şehirlerinin bir kısmı da İspanyolların hâkimiyeti altına girmiştir.

Cezayir’deki Osmanlı hâkimiyeti tam da bu dönemde gerçekleşmiştir. Cezayir halkının yardımına koşan Oruç ve Hızır Reis (Barbaros Hayreddin) kardeşler, 1516 yılında bölgeyi İspanyolların elinden kurtarmış, halk da Oruç Reis’i Şerşel ve Cezayir Sultanı ilan etmiştir. Oruç Reis’in İspanyollarla yapılan savaşta şehit düşmesi üzerine yerini alan kardeşi Barbaros Hayreddin, Yavuz Sultan Selim’den destek istemiştir. Yavuz’un büyük desteğinin alınması ve padişah adına hutbe okutulması ile Cezayir 1518 yılında tam anlamıyla Osmanlı hâkimiyeti altına girmiş, Kanuni devrinde ise Barbaros Hayreddin Paşa İstanbul’a davet edilerek Cezayir Beylerbeyi ilan edilmiş ve donanmanın başına getirilmiş; böylece Cezayir Osmanlı’ya bağlı bir beylerbeyliğe dönüşmüştür. Cezayir’de 3 asrı aşkın bir süre devam eden bu süreç genel olarak beylerbeyleri dönemi (1518-1587), paşalar dönemi (1587-1659), ağalar dönemi (1659-1671) ve dayılar dönemi (1671-1830) olmak üzere dört döneme ayrılmaktadır.

19. yüzyılın ilk çeyreğinde Cezayir’i ele geçirmek için fırsat kollayan Fransa, 1830 yılında Cezayir Limanı’na asker çıkartarak bayrak asmış, ancak Emir Abdulkadir ve Emir Ahmed’in öncülük ettiği bir direniş hareketi ile karşılaşmıştır. Yavaş ilerleyen işgal süreci, Emir Abdulkadir’in 1847 yılında Fransız güçleri tarafından ele geçirilmesi ile hızlanmış ve Fransa 1857 yılında tüm Cezayir’i kontrolü altına almıştır. Bölgeyi 1830-1870 yılları arasında Arap Büroları adı verilen askerî idare biçimi ile yöneten Fransa, daha sonra Cezayir’i Paris’teki İçişleri Bakanlığı’na bağlamıştır.

Sömürge dönemi boyunca irili ufaklı isyan ve direniş hareketleriyle Fransız işgaline karşı bir mücadele sergilenmişse de, Cezayir’de bağımsızlık yolundaki kararlı mücadele Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. 1920’li ve 30’lu yıllarda sürdürülen bu mücadelede öne çıkan bazı örgütler, Emir Abdulkadir’in torunu Emir Halid’in öncülük ettiği “Jeune Afrique”, Mesâlî el-Hâc önderliğinde kurulan “Necmetü’ş-Şimâli İfrikiyye”, ismi daha sonra“Hizbü’ş-Şabi’l Cezairi” olarak değiştirilen“el-İttihad Ül-Vatanli Müslimi Şimali İfrıkiyye” ve en önemlisi Abdullah bin Badis tarafından kurulan “Cemiyetü’l-Ulemai’l-Müslimin”dir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın bitişini kutlayan Cezayirlileri hedef alan ve 50 bine yakın insanın katledildiği Setif ve Guelma Katliamı, bağımsızlık mücadelesinde bir eşik oluşturmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa’nın Marshall Planı’nı kabul etmesi ve NATO’ya girmesi, öte yandan ABD’nin de bölgenin doğal kaynaklarını ele geçirmeye yönelik politikaları, Cezayir’deki süreci daha da sıkıntılı hale getirmiştir. Böyle bir süreçte Cezayir’de bağımsızlık için silahlı mücadele dönemi başlamış, sekiz yıl devam eden savaşta yaklaşık 1.5 milyon Cezayirli hayatını kaybetmiştir. 1958 yılında Ferhat Abbas’ın başkanlığında Kahire’de bağımsızlık ilan edilerek geçici hükümet kurulmuş,1960 yılında da iki taraf arasında görüşmeler başlamıştır. 18 Mart 1962’de imzalanan Evianles-BainsAntlaşması’na göre Fransa, Cezayir’de yapılacak referandumdan bağımsızlık kararı çıkması halinde bunu kabul edeceğini açıklamış, 1 Temmuz’da gerçekleştirilen referandumun ardından 5 Temmuz 1962 tarihinde Cezayir tam bağımsızlığını kazanmıştır.

Bağımsızlık sürecinde etkin rol oynayan Milli Kurtuluş Cephesi, etki gücünü bağımsızlık sonrasında da devam ettirmiş, devlet başkanlığına da Ahmet bin Bella getirilmiştir. Ancak sekiz yıllık savaş boyunca 1.5 milyona yakın insanın yaşamını yitirmesi, yüzbinlerce insanın yaralanması, 2 milyon civarında insanın ülkeyi terk etmesi, ülkede okul, hastane ve fabrikaların yanı sıra yolların ve altyapının tahrip olması, ülkede hizmet alanlarında kritik rol oynayan eğitimli Avrupalı göçmenlerin ülkeyi terk etmesi gibi nedenlerle Cezayir bağımsızlığın kazanılmasını takip eden dönemde oldukça sıkıntılı bir döneme girmiştir. Bu esnada Fas ile yaşanan sınır sorunları nedeniyle başlayan çatışmalar, Ahmed bin Bella döneminin sonunu getirmiş, 19 Haziran 1965 tarihinde gerçekleştirilen darbe ile yönetime HuariBumedyen gelmiştir. İktidara geldikten hemen sonra 1963 yılında yapılan anayasayı feshederek meclisi askıya alan Bumedyen, ülkeyi bir dikta rejimi ile yönetmiştir. Bumedyen’in 1978’deki ölümünün ardından yerine Şadli b. Cedid geçmiş ve 1992 yılına kadar görev yapmıştır. Ülkede çok partili hayata geçiş onun döneminde 1989 yılında yapılan düzenleme ile gerçekleşmiştir. Böyle bir ortamda kurulan İslami Kurtuluş Cephesi FIS, önce 1990’daki yerel seçimlerde, ardından 1991’de gerçekleştirilen seçimlerin ilk turunda büyük başarı elde etmişse de, Ocak 1992’de gerçekleştirilen darbe ile ülke yeniden uzun sürecek bir kaos dönemine mahkum edilmiş, bu süreçte yaşanan terör ve çatışma ortamında onbinlerce insan yaşamını yitirmiştir. 1999 yılında yapılan seçimleri kazanan Abdulaziz Buteflika halen Cezayir Cumhurbaşkanı olarak görevini sürdürmektedir.

Siyasî Yapı

Yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Cezayir’de, devlet yönetiminin başında bulunan Cumhurbaşkanı beş yıllık süre için seçimle işbaşına gelmektedir. Cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümeti atamak, bakanlar kuruluna başkanlık etmek, kararname çıkarmak gibi geniş yetkilere sahiptir. İdarî açıdan 48 vilayete ayrılan ülkede, 462 üyesi bulunan ulusal meclisin üyeleri de beş yılda bir gerçekleştirilen seçimlerle belirlenmektedir. Son parlamento seçimleri 2017 yılında gerçekleştirilmiştir.

1830-1962 yılları arasında Fransa işgali altında kalan ülke, 1954-1962 yılları arasında sekiz yıl devam eden savaş sonucunda bağımsızlığını kazanmıştır. Cezayir bu tarihten itibaren uzun yıllar, bağımsızlığın kazanılması sürecinde etkin olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) kadroları tarafından yönetilmiştir. 1980’lerin sonunda siyaset sahnesine çıkan ve ülkedeki İslamî duyarlılığı temsil etme iddiası taşıyan İslami Kurtuluş Cephesi (FIS), Haziran 1990’daki yerel seçimlerde %50’lik bir oy oranına ulaşmış, 1991 yılındaki seçimlerin ilk turunda, seçim sisteminde yapılan manipülasyonlara rağmen büyük başarı kazanmıştır. Bu gelişmeler üzerine Ocak 1992’de ordu yönetime el koyarak seçimleri iptal etmiş, FIS kapatılarak yöneticileri tutuklanmıştır. Böylece Cezayir 2000’lerin başlarına kadar devam eden ve yaklaşık 150 bin kişinin hayatını kaybettiği derin bir kaosa sürüklenmiştir.

1999 yılında yapılan seçimleri kazanarak iş başına gelen Abdulaziz Buteflika, daha sonra 2004, 2009 ve 2014 seçimlerinden de zaferle ayrılmış ve iktidarını muhafaza etmiştir. Ülkede bir sonraki başkanlık seçimi 2019 yılında gerçekleştirilecek olup, Buteflika’nın seçimlere bir kez daha katılıp katılmayacağı merak konusudur. Zira 2013 yılında geçirdiği beyin felci nedeniyle 2014’teki seçim kampanyalarında dahi yer alamayan Buteflika, o tarihten beri hiçbir kitlesel konuşma yapmamıştır.

Cezayir, 2011 yılında başlayan ve Ortadoğu coğrafyasında büyük değişimlere yol açan Arap Baharı sürecinden en az etkilenen ülkelerden biri olmayı başarmıştır. Bu noktada, ülkede 19 yıl devam eden OHAL’in kaldırılması etkili olmuş, 2016 yılında yürürlüğe giren anayasa değişikliğiyle de temel hak ve özgürlükler, seçim güvenliği gibi hususlarda birtakım düzenlemeler hayata geçirilmiştir.

Ekonomik Durum

Cezayir ekonomisi büyük oranda hidrokarbona dayanmaktadır. Dünyanın en önemli petrol ve doğalgaz üreticileri arasında yer alan Cezayir’de millî gelirin %30’u, bütçe gelirlerinin %65’i ve ihracat gelirlerinin neredeyse tamamı petrol ve doğalgazdan elde edilmektedir. Kaya gazı rezervi bakımından dünyada üçüncü, doğalgaz rezervi bakımından 10. ve petrol rezervi bakımından 16. sırada yer alan Cezayir, aynı zamanda dünyada en fazla gaz ihraç eden ülkeler listesinde altıncı sıradadır. Ülkede ayrıca demir, çinko, altın, fosfat, cıva, kurşun, kömür ve uranyum yatakları da yer almaktadır. 2000’li yılların başlarında petrol fiyatlarının artması ile dış borçlarını büyük ölçüde azaltan ve ekonomisini güçlendiren Cezayir, elde ettiği gelirleri ülkede yeni yatırım alanları ve altyapı hizmetleri için kullanmıştır. Son yıllarda küresel piyasalarda petrol ve doğalgaz fiyatlarında yaşanan düşüş, ülke ekonomisi açısından büyük bir gelir kaybına yol açtıysa da, uzun vadeli ekonomik istikrarın korunmasında başarılı olunmuştur.

Ülke zengin petrol ve doğalgaz üretimi sebebiyle ekonomisini ayakta tutuyor olsa da, ülke ekonomisini çeşitlendirmeye yönelik çabalar da bulunmaktadır. Özellikle tarım ve sanayi alanında son yıllarda gerçekleştirilen atılımlarla bu alanlarda bir reform ve modernizasyonun sağlanması hedeflenmektedir. Zira kıyı kesimlerindeki verimli topraklarıyla Cezayir tarıma oldukça elverişli olup bakla, incir, zeytin, zeytinyağı, hurma ve kayısı gibi ürünler bakımından dünyada ilk sıralarda yer almakta, ancak bu ürünler genellikle ülke içerisinde tüketilmekte ve ihracat ürününe dönüşememektedir.

Dış ticarette Cezayir’in son yıllarda 80 milyar dolar civarında bir hacme sahip olduğu görülmektedir. Son olarak 2017 yılında 50 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirilirken, ihracat gelirleri 33 milyar dolarda kalmıştır. İhracat gelirlerinin %95’ini petrol, petrol ürünleri ve doğalgaz oluştururken, başlıca ithalat kalemleri gıda ürünleri, elektronik cihazlar, makineler, kara ulaşım taşıtlar ve tüketim mallarıdır. Ülkenin ticarette en önemli partnerleri ise ihracatta İtalya, İspanya, ABD, Fransa, Brezilya ve Hollanda, ithalatta Çin, İtalya, İspanya, Fransa, Almanya ve Türkiye’dir.

Ülke ekonomi alanda son yıllarda büyük atılım göstermiş ve güçlenmişse de,farklı gelir düzeyine sahip kitleler arasındaki fark giderek açılmaktadır. Öte yandan ülke yüksek yoksulluk, işsizlik ve enflasyon rakamlarıyla ciddi biçimde sınanmaktadır. Son yıllarda elde edilen kazanımların tüm toplum kesimlerinin refah düzeyini arttıracak şekilde yönetilmesi, önümüzdeki süreçte Cezayir ekonomisinin yönünü de tayin edecektir.

Türkiye ile İlişkiler

Cezayir ile Türkiye arasındaki ilişkilerin tarihi oldukça köklüdür. Osmanlı Devleti’nin Cezayir topraklarında yüzlerce yıl devam eden varlığı boyunca Cezayir halkı barış ve huzur içerisinde yaşamış, 19. yüzyıldaki Fransız işgaline kadar bu durum devam etmiştir. Günümüzde iki ülke arasındaki ilişkiler de bu köklü ve güçlü ilişkilerin referansı ile olumlu yönde devam etmektedir. Özellikle 2005 yılında Cezayir Cumhurbaşkanı Abdeülaziz Buteflika’nın Türkiye’yi, ardından 2006 yılında Başbakan sıfatı ile R. Tayyip Erdoğan’ın Cezayir’i ziyareti ve bu ziyaret esnasında imzalanan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesinde itici bir güç oluşturmuştur. Erdoğan ayrıca 2014 ve 2018 yıllarında Cezayir’i tekrar ziyaret etmiş, 2014’teki ziyaretinde Cezayir Ulusal Meclisi’ne hitap etmiştir. En üst düzeyde gerçekleştirilen bu ziyaretler dışında, bakanlıklar düzeyinde de son yıllarda yoğun bir görüşme ve ziyaret trafiği yaşanmaktadır.

İki ülke arasındaki bu güçlü ilişkiler ekonomik alanda da kendisini göstermektedir. Her iki ülke de birbirinin önemli ticaret ortakları arasında yer almakta olup, yıllık ticaret hacmi son yıllarda 2 ila 3 milyar dolar aralığında seyretmektedir. 2000’li yılların başlarında 1 milyar dolar seviyelerinde olan ticaret hacmi, 2007 yılında ilk kez 2 milyar dolar bandını aştıktan sonra bir daha bu seviyenin altına düşmemiş, 2008 yılında 3.2 milyar dolarla tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış ve son olarak 2017 yılında 2.46 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bunun 1.7 milyar doları Türkiye’den Cezayir’e ihracat, 766 milyon doları da ithalattır. Türkiye’nin Cezayir’e ihraç ettiği başlıca ürünler inşaat malzemeleri (demir-çelik), tohum, hububat, mobilya, kara taşıtları ve yedek parçalar, ithal ettiği başlıca ürünlerse petrol gazları, amonyak, şeker pancarı, sakkaroz, hurda gemi ve çeşitli meyvelerdir.

Müslümanların Durumu

Cezayir toprakları İslamiyet’le henüz ilk hicrî asırda tanışmış ve halkın büyük bir kısmı hızlı bir şekilde İslamiyet’i kabul etmiştir. O tarihten itibaren Cezayir coğrafyasına rengini veren hakim unsur İslam medeniyeti olmuş, bu durum İspanyolların 16. yüzyılın başlarındaki kısa işgali dışında 1830’lardaki Fransız işgaline kadar devam etmiştir. Bu tarihte başlayan ve 130 yıl devam eden Fransız işgali boyunca Müslüman halk büyük zulümlere maruz kalmış, toplamda milyonlarca insan katledilmiş, halkın inanç özgürlüğü kısıtlanmış, camiler ve dinî eğitim veren okullar kapatılmış, Müslümanlar ikinci sınıf insan muamelesi görmüştür. Buna karşın Cezayir halkı dinî kimliğini korumayı başarmıştır. Günümüzde Cezayir nüfusunun tamamına yakını Müslümandır. Ülkede Malikî mezhebi yaygın olup, Hanefî ve İbadî mezheplerine mensup az sayıda insan da bulunmaktadır.

Ülkede bağımsızlık sonrası dönemde sosyalist ideoloji öne çıkmış, Müslüman halkın talepleri göz ardı edilmiş, inanç özgürlüğüne ilişkin kısıtlamalar getirilmiştir. Toplumsal yapıdaki bu sıkışma, 80’li yılların sonlarında patlama noktasına gelmiş ve 1992 yılında askerî darbe ile neticelenen sürece giden yolu açmıştır. Ülkede 90’lı yıllara damgasını vuran bu süreç, onbinlerce insanın yaşamını yitirmesine yol açmıştır. Son yıllarda ülkede nispî bir rahatlama döneminin yaşandığı gözlemlense de, Cezayir, dindar halkın talepleri ve bu taleplerin toplumsal ve siyasal düzlemdeki karşılıkları bakımından halen kırılgan bir yapıya sahiptir.