İki haftayı geride bırakan Gazze katliamları Filistinli Müslümanlar için çok ağır bir imtihan olmaya devam ediyor. Bu güne kadar Gazze’ye yapılan en ağır, yıkıcı bir saldırı ile karşı karşıyayız. İsrail’in misyonu ve ana hedefleri açık ve net; Gazze’nin kuzeyini ağır tonajlı ateş bombaları bölgeyi insansızlaştırmak suretiyle Gazzelileri Sina Yarımadasında tehcir etmek. Bu Tel Aviv rejimin bugünün bir planı olmadığı gibi Hamas’ın Aksa Tufanı ile de sınırlı değildir.

Hamas’ın operasyonu özel bir karar değildi, bu Filistin halkının tüm gurupların desteklediği bir direniş, sürekli katliama uğrayan bir halkın kendi canını toprağını müdafaa etmesidir.

Bu konuda çözüm tek ve çok net! Filistin sadece bir Arap veya Müslüman sorunu değil, aynı zamanda bir özgürlük sorunudur. İsrail'in, Filistin halkına aralıksız suç eylemlerinin sonuçları olur. Bu çatışmayı sona erdirmenin temel yolu bağımsız bir Filistin devleti inşa etmektir. Filistin krizinin nedeni Amerika Birleşik Devletleri'nin, İsrail'i himaye etmesidir. Filistin, yasadışı şekilde işgal edilmiştir."

İsrail’in çocuk, kadın ve sivil katliamların yanısıra okul, cami ve hastaneleri bombalamasına rağmen İslam dünyasının liderleri çoğu sessiz kalmaya deva etmeleri dikkat çekici bir boyut almıştır. Gazze, yoğun bombardımanla binlerce insanın çocuk, kadın ayrımı yapılmadan öldürüldüğü, cami, pazar yeri, hastane, konut ve okulların vurulduğu bir cehennemi yaşıyor. Araplar ve diğer Müslüman ülkeleri sahip olduğu maddi kaynaklar ve insan gücüne rağmen İki haftadır İsrail’e karşı güçlü bir yaptırım kararı aldırmayı başaramadılar.

İlk günlerde sessiz kalan İslam ülkeleri katliamın büyüklüğü sonucunda halkların tepkisi ile birlikte 10 gün sonra Mısır’da bir zirve gerçekleştirdiler. Mısır’ın başkenti Kahire’de gerçekleştirdiği Barış zirvesi ve BM’nin yoğun baskılar sonucunda Refah sınır kapısından Gazze’ye kontrollü 20 tır İnsani yardım ancak girebildi. Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ne kadar zayıf, etkisiz ve işlevsiz bir sembol kuruluşlar olduğunu bir kez daha gördük.


Gazze’de Sadece Sivil ve Çocuklar Değil Batı Değerleri De Ölüyor 

Bu kez ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya devlet başkanları Tel Aviv’e gelerek Netanyahu’ya desteklerini iletmiş olmaları bu savaşın bir başka yüzünü ortaya serdi. Sadece Diplomatik destek değil, ABD ve İngiltere savaş gemileri ile askeri desteğini de İsrail’in güvenliği için sundular. ABD ve Batı dünyasından İsrail’e sadece sivil ölümler olmasın tavsiyesi var. Hastane, pazar yeri, ibadethane, okul ve evlerin bombardımanları devam ediyor, Netenyahu’nun İsrail askerlerine hitaben; Bu savaş dan dolayı hiç bir mahkeme sizi asla yargılamayacak garantisini verdi. Yani savaş suçu, insanlık suçu, soykırım gibi suçlamalar ile yargılanmayacakları garantisini verdi.

Avrupa, Amerika, İngiltere sokaklarında Filistin direnişine destek ve İsrail’e öfke gösterileri var. Batı dünyası kurumlar bazda İsrail’e koşulsuz ve militanca destek sağlarken, sivil toplum başta olmak üzere vicdan sahibi Batılılar Filistini destekliyor. Örneğin üniversiteler, medya, siyaset kurumu, akademi, spor, sanat ve iktisadi kurumlar İsrail’in soykırım siyasetini sorgulamadan desteklerken, bağımsız akademisyen, gazeteci, sporcu ve sanatçılar İsrail’in insanlık dışı uygulamalarına karşı çıkmaktadırlar. Batı kurumları ise buna yönelik tepkileri şiddet ve sansürle cevap vermektedir. Bu ortam Batı dünyası açısından ilginç bir durum oluştururken, Avrupa Birliği (AB) gibi kurumlar da güvenilirliği, eşitlik, adalet ve özgürlük gibi savunduğu değerleri de ayaklar altında almıştır. AB ayrıca Filistin konusundaki geleneksel dış politika tutumundan taviz vererek, İsrail’in Washington’da olduğu gibi Brüksel’de de üstünlük kurduğunu anlaşılıyor. Yıllardır AB’nin dış politikada kısmi bağımsızlık girişimleri Washington’un retoriğini benimseyerek kaybetmiştir. Ki bu durum AB’nin gerek Avrupa gerekse Türkiye gibi Asya ve Afrika’daki etkileri yıkıcı olacaktır.  


Kara Harekâtı Neden Erteleniyor?

Bunun yanında İsrail’in Gazze’ye kara operasyonunu sürekli ertelediğini görüyoruz. İsrail’in kara savaşına girmek istemeyişinin en önemli sebebi Gazze’de en az 100 bin erkek genç savaşçıyı karşısında bulacak olması korkusudur. Fakat bu süreçte şimdilik Gazze’nin kuzeyinde bulunan 2-3 mahalleyi yerle bir ederek insansız kontrol ediyor. İsrail bu savaşta Gazze’yi yerle bir ederek tehcir stratejisini uygularken kendi askerinin ölümünü engellemek istiyor.

İsrail bu gün Gazze’de Thomas Friedman’ ın (Amerikalı Yahudi bir bir gazeteci) savaş literatürüne geçen (Hama Rules )Hama Kuralı stratejisini uyguluyor.

Hafız Esad'ın Hama’yı 1982'de yerle bir edip sonra şehre girmesi planı. Gazze’yi yerle bir edip mümkün olduğu kadar tehcir ettikten sonra yıkıntıların arasından girip orayı temizleyerek almak.

Suriye'de yakın zamanda Şam'daki Yarmuk Filistin kampında ve Filistinlilere Dera'da Halep de aynı strateji uygulandı.

Fakat Beşşar bunu uygularken Rusya, Şam ve diğer şehirlerde, sivillerin otobüslere binip başka bölgelere göç etmesine müsaade etti, Bu Rusya'nın üst aklıyla yapılmış bir strateji idi.

Bu gün Gazze’nin bombalanmasına rağmen Mısır sivillerin göçüne müsaade etmiyor, aslında bir anlamda doğru yapıyor. Ürdün de müsaade etmiyor. Bu bir anlamda Gazze’nin boşaltılması İsrail’e sunulmasının önüne geçilmesi demek.

İki milyon Gazzeliden yaklaşık % 65’i 18 yaşın altında bu en az 100 bin savaşçı demektir. İsrail içeri girdiği zaman eşit olacak. Yani eşit şartlarda savaşacak. Havadan kendi askerini bombalayamayacak.

İsrail aynı zamanda İran’ın destek güçleri olan Hizbullah ve Yemen Husilerinin savaşa girmesinin hesabını yapıyor bu sebeple kara savaşı çok zor bir savaş olacaktır.


İran Savaşa Dâhil Olur mu? 

Peki, İran savaşa girer mi esas sorulması mühim bir soru budur. Kısacası İran’ın savaşa katılmasını beklemek realiteyi değil arzuyu yansıtır. Daha önce İran, eğer kara savaşı başlarsa biz destekçilerimizle müdahil oluruz demişti.

İran dışişleri bakanın ve devlet başkanı Filistin direnişini ilk günlerde desteklediklerini kara harekâtı olursa müdahil oluruz açıklaması ile bir çizgi belirledi.

Görünen o ki İsrail galiba İran’ın çizgisini aşmak istemiyor. Kara savaşını başlatmıyor fakat havadan çok ağır füze ve bombalar ile Gazze’nin sınırlarını değiştirmeye çalışıyor.

Savaşın başında bu operasyonun koordinatörü İran devleti gibi yorumlar oldu. Fakat sürece bakınca şu gözüküyor, İran'ın koordinasyon noktasında bir rolü olmadığı ortada.

Fakat savaş başlamasıyla birlikte Gazze halkının İran ve Suriye’den yüksek bir beklenti içerisinde olduğu gözlemlendi bu gayet normaldi.

İran da kendi can derdinde. Koca imparatorluk ve devlet tecrübe birikimi ile hareket etmeye çalışıyor.

Akdeniz’e gelen gemilerin İran ve olası Hizbullah saldırıları için geldiğine inanılmaktadır.

Hamas’ın Direniş ekseninden beklentisi büyük, fakat direniş ekseninin gücü zayıf, İsrail ABD ve İngiltere’nin gözünün Suriye ve Lübnan üzerinde olduğunu görüyoruz.

İsrail Kara Savaşı başlatırsa, Hizbullah Güney Lübnan'dan harekete geçer. İsrail de bunun hesabını yapıyor, Gazze’yi iyice vurmadan Lübnan ve Suriye Golan’a bir harekât başlatması zor gibi.

Hamas, böyle bir beklenti ile savaşa girdiyse bu büyük siyasi bir hesap hatası olarak akıllarda kalacaktır.

2020 yılında Lübnan Limanının bombalanması ile yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal süreçte bu gün çökmüş bir ülke var. Bu Hizbullah, Suriye ve İran için ayrı bir dezavantaj. Fakat Yemen’in sürpriz desteğini çok merak ediyorum. “Kızıldeniz'de ne ABD ne de İsrail gemileri yüzemez." sözleriyle Yemen Başbakanı Abdülaziz el-Habtur, b Yemen topraklarından İsrail'e düzenlenen roket saldırılarının sorumluluğunu üstlendi.

Arap Cumhuriyeti hükümet başkanı, ordusunun füzeyle sadece bir uyarı atışı yaptığını, bunu daha güçlü füzeler ve insansız hava araçlarının takip edeceğini ve Kızıldeniz'deki İsrail gemilerine Yemen ordusunun saldıracağını açıkladı.

İran’ın nükleer programı henüz askıda, İsrail’in engellemelerine rağmen Amerika'dan ciddi bir destek almış vaziyette masaya dönmek için.

O yüzden Amerika'dan çıkan açıklamalar hep İran'ı korumak yönünde. Kamuoyunda henüz İran hedef gösterilmiyor, ABD çıkış yolu gösteriyor İran'a. Bizim düşmanımız sadece Hamas diyerek İran’ı Gazze direnişine bulaşmaması için mümkün mertebe uzak tutmak istiyor.

Fakat İran genellikle açıklamalarına bağlı kalır. Kamuoyunda İran ve Hizbullah eğer kara savaşı başlarsa biz müdahil oluruz açıklaması gelmişti. Bunu da unutmamak lazım. Yani İsrail Kara Savaşı başlatırsa Hizbullah Güney Lübnan'dan harekete geçer. İsrail de bunun hesabını yapıyor.

Yani İran biz müdahale ederiz dediği zaman eder. İran da böyle itibarını kritik süreçte zedelemez bu sefer. Ama şunun altını çiziyor İran, kara savaşı başlarsa diyor yani kurallarını açıkça belirlemiş oldu.

İsrail'de bu kurallar çerçevesinde hareket ediyor şimdiye kadar, Netenyahu kara savaşı başlatalım diyor, ABD ise kara savaşı operasyonuna şimdilik karşıyız diyerek engelledi.

Bu savaşta senaryonun sonu ne olursa olsun her halükarda Netanyahu iktidardan kesin gidecek gözü ile bakılıyor.

Arkasından gelecek olan hükümet ulusal birlik hükümeti mi olur? Farklı bir siyasi yapımı çıkar. Filistinlerle tekrar barış görüşmelerine mi başlanır onu kimse bilmiyor.

Fakat, İsrail toplumu askeri ve güvenlik açısından büyük korkunç bir travma yaşadı 15 gündür Netenyahu hükümetini yerden yere vuruyor.

Bir gerçek var bu operasyon bir dönüm noktasıdır. Sadece Filistinlerin kaderini değil, İsraillilerin de kaderini değiştirmiştir. Tel Aviv de halk, Sadece Hamas’a öfke duymuyor, yaşanan ölümlerin sebebi olarak Netenyahu’yu da sorumlu tutuyor.

Gazze direnişinin geldiği noktada mesaj çok açık. Bundan sonra kim olursa olsun, İsrail-Filistin sorununun çözümünde İslam ülkeleri liderleri ve İsrail, “normalleşme sürecinde” ikili anlaşmalarda bizi yok sayamazsanız, şeklinde okumak gerekiyor.

Diğer yandan İsmail Haniye’nin Mısır ve Ürdün sınırlarına insanları yürüyüşe davet etmesi ve bu çağrının yeterli karşılık görmemesi dikkat çekti. Ürdün ve Mısır devleti, İsrail ve ABD’den ciddi manada çekinirken Hamas’ın popülaritesinin kendi ülkelerinde güçlenmesine asla müsaade etmeyecekleri gayet bilinen bir şey.

Hamas küresel anlamda 1970 ve 80’li yıllarda El Fetih ve FKÖ’nün popülaritesini yakaladı, Avrupa’da sokaklara çıkan topluluklar ve Arap ülkelerinde. Her ne kadar Filistin’e destek verildiyse de özelde Filistin in geleceğinde ciddi önemli bir muhataplık elde etti. Birçok İslam ülkesinin terör listesinde olan Hamas aslında savaş hukukunu (hakkındaki anti propagandalara rağmen) örnek bir şekilde çocuklara, esirlere davranışları ile dikkatli yürütmesi çok önemli. Hamas’ı bekleyen tek dezavantaj bu badireden toprak kaybı vermeden çıkmasıdır.

Zira FKÖ ve tüm guruplar Hamas'a bu savaşta açıkça destek verdi. Onlarda süreç içerisinde yok olacak ve sıranın kendilerine geleceğini anladılar. Bu yüzden bundan sonraki sürece savaşın etkisi bu normalleşme sürecinin seyrini değiştirmiş oldu. Filistinler olmadan Filistin sorunu çözülmeden normalleşme olmayacak. Mesajını verdiler.

İsrail iç cephede ise görülmemiş bir kaos ve kriz yaşanıyor. Tel Aviv’deki gösterilerdeki mesajlar Netanyahu sonrası için almış oldu. Halk Telaviv’de sokaklarda, Netenyahu’yu çok sert protesto ediyor.

Diğer yandan Türkiye’nin barış gücü göndermesi teknik olarak mümkün değil. Ancak Suriye’ye müdahil olduğu gibi müdahale edebilir, o da Mısır’ın izin vermesine bağlı, zor görülüyor. Türkiye, elinden gelen uluslararası eforu sarf ediyor, sembolik de olsa BM’ye Gazze için barış gücü misyonu planı sunabilir.

Çin ve Rusya bu planı oylamada destekler fakat yeterli gelmez.

Tek somut seçenek İİT İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Arap ülkelerinin AB, BM, Mısır ve Ürdün’e insani yardım konvoylarının sürekliliği, ateşkes, normalleşme, iki devletli çözüm noktasında uluslararası baskı yapmaları çok önemli.